ŞEKER zehir olur mu? Böyle düşünebilirsiniz. Bu gidişle şeker değil, zehir zembereğe doğru yol almaktadır. Özelleştirme kelimesi keşke okunduğu gibi kalsaydı…
ÖZELLEŞTİRME… 
Maalesef bazı KİT’lerin (Kamu İktisadi Teşebbüsü) başına gelenler, şeker fabrikalarının da başlarında dolaşmaya başlamış bulunuyor.
Şuanda herkes ayakta olup, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı tavır almaktadır. Özelleştirmenin neden, niçin sorularına “Zarar ediyordu” diye cevap verilmektedir.
O zaman bizde soralım; zarar ediyorsa, neden kâr edecek duruma getirmiyorsunuz?
Zarar etmesinde ki başlıca sebep şudur; “Hamili kart yakınımdır.”
200 kişinin çalışacağı işletmelere 500 –600 kişi yerleştirirseniz elbette zarar edersiniz. Çoğu KİT’lerde durum aynıdır, istihdam fazlası zararın kaynağını oluşturmaktadır.
Yaşasın! “Hamil kart yakınımdır” kartvizitleri…
Özelleştirmeye alınan fabrikalara gelince;
Afyon, Alpullu, Bor, Burdur, Çorum, Elbistan, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Muş, Turhal ve Yozgat.
İnsanın aklına gelen, bu özelleştirmelerin temelinde yabancı ticari işletmelerin parmağı var mı, yok mu? İnşallah yoktur..!
Nişasta katılımlı şeker üretenlerin başını Cargill çekmektedir. Nişasta bazlı şeker üretimi Avrupa’da 300.000 ton iken, maalesef Türkiye’de 325.000 tondur. Fazlası da vardır amma bunun takibi de zordur.
25 şeker fabrikasından 14’ünün saf dışı bırakılmasının neticesi ya şeker ithal edilecek ya da Cargill’lere mahkûm olacağız.
Yozgat Sorgun’un bir köyünden olan arkadaşım “Bankaya para almaya gidiyorum…” dedi…
Ne parası dedim. “Ekmediğimiz tarlanın pancar parası…” Hadi gelin de bu cevabın içerisinden çıkınız.
25.000 kişinin ekmek yediği şeker sektöründe inşallah aklıselim galip gelir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, konuyu enine boyuna araştırtacağı umudumu koruyorum.
Yanlışın neresinden dönülürse, getirisi de o kadar güzel olur.
Şekerimiz, zehir olmaz inşallah…
SPORUMUZ BÖYLE Mİ KALKINACAK
BU ne biçim soru derseniz..? 1962 – 1963 yıllarından bu yana yazım dünyasında olan bir kişi olarak, affola diyerekten görüşlerimi belirtiyorum.
Aslında sorunun içerisinde açıkça cevabı da vardır da, biz yine de soruyu açalım; süper ligde toplamda 490 futbolcunun 264’ü yabancı, mevcudun yarısından fazlası demektir. Basketbolda, voleybolda da durum daha farklı değildir. Oralarda yabancı dolu… Geçtiğimiz veya bu hafta takım kadrolarına baktığınız zaman bir takımda iki Türk futbolcu görürseniz sevinebilirsiniz.
Geçmişe bir yolculuk yapacak olursak; 1967 – 1968 sezonunda, o zaman ki adıyla Fuar Kupasında, Göztepe ilk turda Belçika’nın Antwerp takımını eliyor, ikinci turda İspanya’nın anlı şanlı Atletico Madrid takımını saf dışı bırakıyordu. Takım kadrosu da; Ali, K.Mehmet, Çağlayan, Hüseyin, B.Mehmet, Nevzat, Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Halil idi…
BİR ZAMANLAR MAZİYE BAK!
Beşiktaş; Necmi, Bahattin, Münir, Tuncay, Sebahattin, Kaya, Arif, Nazmi, Şenol, Birol, K.Ahmet (Özacar)
* * *
Fenerbahçe; Şükrü, Naci, Basri, Akgün, Seracettin, Avni, M.Mustafa, Şeref, Feridun, Lefter, Can.
* * *
Galatasaray; Turgay, Candemir, Ahmet, Suat, Ergün, Kadri, Tarık, Ayhan, Metin, Kadri, Uğur.
* * *
Eskişehirspor: Mumin, İlhan, Abdurrahman, Kamuran, İsmail, Nuri, Nihat, Vahap, Fethi, Burhan, Ender.
Hey ki hey… Dolarların, Avroların esamesinin olmadığı zamanlar. Zira öncelik takım ruhundaydı. Seyirci kızdığında “Ruhsuzlar” diye bağırırdı. Şimdi ön planda olan, Avrodur. Şimdi gerek dört büyüklerde ve diğer takımların kadrolarını yazmaya elim varmıyor dersem hiç abartmamış olurum.
Yabancı oyuncu hiç olmasın demiyorum, bir takımda birkaç kaliteli futbolcu olur ve tecrübesini aktarır. Galatasaray’ın UEFA Kupasını aldığında ki Hagi, Popescu, Taffarel misali…
Alt yapıların adı var kendisi yok. Önem verilirse, Trabzon’da ki, Yusuf Yazıcı, Abdulkadir Ömür örnek teşkil eder. Milyonlarca Avroları yabancı futbolculara vermek, çoğu da emekli akıl kârı mıdır? Yazıktır, günahtır ve de vebaldir. Şu sıra şahsım olarak sadece formalara bakıyor, tuttuğum takımın adını seyrediyorum. Gelecek başarı alt yapıdadır. Yabancının emekli futbolcularında değildir. On bir yabancı kökenli futbolcuyla sahaya çıkmak günü kurtarmak olup, geleceği karartmaktır. Uygulanan bu yol yanlıştır.
Son sözüm ve sorum; Sahi Futbol Federasyonu ne iş yapar?