PLANSIZ programsız harcamalara “savurganlık”, bir başka deyişle “tutumsuzluk, israf” denildiğini hepimiz biliriz. Biliriz bilmesine de bir türlü kendimizi bundan kurtaramayız.
Savurganlık geniş yönlüdür. Yalnızca parayla ilgili değildir. İş gücüyle, yeme içmeyle, zamanla, kısacası yaşamın her alanıyla ilgilidir.
Savurganlık, hem kişisel hem de toplumsal niteliktedir.  Örneğin bireyin yanında devletin de savurganlığı söz konusu olabilir. Bu daha tehlikeli bir savurganlıktır, çünkü toplumun tüm kesimine olumsuz yansır. Bu nedenle devlet, toplumun mutluluk ve rahatını düşünerek plansız ve gereksiz harcamalar yapmaktan,  lükse yönelmekten kaçınmalıdır.  
Çoğumuz para harcamaktan hoşlanırız. Kimilerimiz büyük paralar harcarken kimilerimiz küçük küçük alımlar yaparız. Bunu yaparken savurganlıktan kaçındığımızı sanırız. Ancak öylesine sık yaparız ki bu küçük harcamaları,  çığ gibi büyük sanki. Benjamin Franklin’in dediği gibi, “Küçük harcamalardan sakının, ufak bir delik koskoca gemiyi batırmaya yeter.“ Ne denli anlamlı ve güzel bir söz. Bir bakarsınız ki harcamalarda farkına varmadan açılıp gitmişiz. Toparla toparlayabilirsen artık.
Kimi kişiler, hiçbir gereksinim duymamalarına karşın birtakım şeyler alırlar. Bir tür alışveriş hastalarıdır bunlar. Yerli yersiz, gerekli gereksiz ne bulurlarsa alırlar. Öyle ki bazen aldıklarını kullanmadıkları bile olur. Buna savurganlığın daniskası demek gerekir.
Hz. Ali, ”Tutumluluk, az malı çoğaltır; savurganlık, çok malı azaltır.” diyor. Haklı değil mi? Gereksiz harcamalardan kendimizi kurtarmak tutumlu olduğumuz anlamına gelmez mi? Böyle yaparak ilerideki gereksinimlerimizi karşılamak için de bir fırsat yaratmış olmaz mıyız?..
Atalarımız boşuna mı, “Ayağını yorganına göre uzat.” demişler? Yozgat yöresinde, “Gelin, hâline göre salın.” diye bir deyiş vardır. Herkes içinde bulunduğu koşullara ve bütçesine göre harcama yapmalıdır. Yoksa sonucu hüsran olur.
Kredi kartlarının bilinçsiz kullanımından kaynaklanan savurganlıkları kim yadsıyabilir ki?.. Hani derler ya, “Evinde yok ufralık (*), gönül ister kâhyalık.” Hem elde avuçta bir şey yok hem de her şeye sahip olmak istiyorsun. Yok öyle şey. Bilge konuşmacı (hatip) Cato, “İstediğini değil, gerekeni al; gerekmeyen şey, çok ucuz da olsa senin için pahalıdır.” derken haksız mı?..
Sokrates,  “Harcamaları kısmak, kendi kendine borç vermektir.” diyerek akılcı bir yol gösteriyor bize. Başkalarına borçlanmaktansa kendimize borçlanmak daha iyi değil mi?.. Bunun yolu da açıkça çizilmiş zaten.
Eyüp Sabri Osmanoğlu’nun deyişiyle,  “CimriIik, aşırı zayıfIık; israfçıIık aşırı şişmanIık gibidir.” Öyleyse ne cimri olalım ne de savurgan. Orta yolu bulalım. Bunun yolu da koşullarımıza göre harcamak ve yaşamaktan geçer.  
Zaman savurganlığı giderilmesi en zor olanıdır. Bu yönüyle para savurganlığından daha da kötüdür. Çünkü savrulan para yeniden bulunabilir, ama boşa harcanan zamanı geri getirmek olanaksızdır. Zaman savurganlığı bir tür ömürden boşa harcamadır. Onun için zamanın değerini bilmeli ve onu en iyi biçimde kullanıp değerlendirmeliyiz.
Sözün kısası, hem kişi hem de devlet olarak ayaklarımız yere basacak. Fazla yüksekten uçmayacağız. Gelir ve giderlerimizi iyi dengeleyeceğiz. Gereksiz alımlardan kendimizi kurtaracağız. Yalnızca gereksinim duyduğumuz şeylerin alımına yöneleceğiz. Lüksten, görkemli yaşamdan uzak duracağız. Olanaklarımızı yerinde ve iyi kullanacağız. Zamanımızı boşa harcamayacağız. Yoksa bir bakmışız ki batmışız. 
-----------------------------------------------------------
(*) ufra:  Hamurun yapışmaması için tahtaya ya da saca serpilen un.