Rus savaş uçağının, tüm uyarılara rağmen Türk hava sahasına girmesinin ve düşürülmesinin üzerinden iki hafta geçti.
Rusya’dan hatayı kabul eden ve gerilimi azaltan açıklamalar  yerine,  aksine gerilimi tırmandıran beyanlar gelmeye devam ediyor.
Anlaşılan o ki bazen iç siyaset stratejisi olan gerilim politikası dış siyasette de uygulanabiliyormuş.
Putin’in Suriye’de yerleşme  ve askeri varlığını güçlendirme planının bir parçasının da savaş oyunu oynamak olduğu anlaşılıyor. Böyle düşününce,  Rus savaş uçağının özel amaçla sınırlarımızı ihlal ettiği ve Türkiye‘yi ikileme zorladığı görülüyor. Ya tacizlere katlanıp ciddiyetten uzak ve  sınırlarına sahip çıkamayan bir ülke durumunda olmak yada savaş oyununun içine çekilmek.
Türkiye bunlardan ilkini tercih etti. Uluslararası havacılık kuralları ve askeri kurallar gereği ne kadar haklı olsak da diğer yandan Rusya’ya, “ karşı eylemde “  bulunma (hakkı değil ama) imkanı verdiğimiz  bir noktadayız.
Türkiye’nin haklı olduğu bir konuda Rusya’nın ısrarlı biçimde ve yeni eylemlerle üzerimize gelme hamlesini iyi okumak gerekiyor.
Tam da bu noktada hava sınırlarımıza sahip çıkmakta gösterdiğimiz özeni kara sınırlarında yıllar yılı neden göstermediğimiz sorusu da  akla geliyor.
Hatırlarsanız yakın zamanda kara sınırında yer alan mayınların kaldırılması, bu yerlerin tarıma açılması ve mayın temizliğinin İsrailli bir firma tarafından yapılması konularını tartışmıştık.
Milyonlarca Suriyelinin “yol geçen hanı” misali kayıtsız ve denetimsiz biçimde Türkiye’ye akışında neden hassas davranmadık? Bu kalabalıklar içerisinde yüzlerce PKK’lı yada IŞİD’linin bulunma durumunu kabullenmenin manası neydi? Halen eylem yapan teröristlerin sınırdan rahatlıkla geçebildiği bir ortamda acaba aşağıda mı hata yapıyoruz yoksa yukarıda mı sorusu akla geliyor.
Dün uçakla taciz yapıp bizi çatışmaya çekmek isteyen Rusya bugün de boğazdan geçen gemisinden füze göstererek tahrikte bulunuyor. Rusya’nın ne yapmak istediğini anlamak, bundan sonra atacağımız adımlar bakımından önemli bulunuyor.
Tüm bu gelişmeleri yorumlarken genel tablodan da kopmamak gerekiyor. Komşumuz Suriye topraklarında,  adı konmamış bir şekilde iki bloka ayrılmış  dünyanın savaşı yaşanıyor.
Neredeyse dünyanın tüm güçlü devletleri orada.  Amerika, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa, İran, Türkiye… Herkes ama herkes orada. Bazen legal yolla bazen de illegal biçimde terör örgütleri eliyle fiilen oradalar. Ne işleri var orada sorusu sorulamıyor.
Adaleti bozuk dünyanın yeni bir yansımasını yaşıyoruz. Başta enerji ve coğrafi çıkarlar olmak üzere güçlü devletlerin menfaat  çatışmalarının altında milyonlarca masum insan ölüyor, sakat kalıyor yada evsiz kalıyor.
Ben bunu mahallenin kabadayılarının başkasının evinde talan yaparken birbirleriyle kavga etmesine benzetiyorum. Dağılan ev başkasının, ağlayan çocuklar başkasının, tecavüze uğrayan kadın başkasının, ölen adam başkasının. Evin eşyalarının kime ait olacağına ise mahallenin abileri karar veriyor.
Nedense tarih boyu devam eden bu gerçekliği vicdanım kabul etmiyor. İnsanlığa barış getirmeyen kominizim-kapitalizm yada doğu bloku-batı bloku çatışmasının yeni bir dram yaratmasını içim almıyor.
Dünyanın yeni bir anlayışa, ideolojiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yoksa beklediğimiz “asrı saadet” hiç gelmeyecek.