İLKLER önemlidir. Yol açar. Dikkat çeker. Bakışları tazeler, etkiler ve hatta değiştirir. Birey için de böyledir, toplumlar ve ülkeler içinde böyledir. Hatta insanlık tarihinin akışını dahi değiştirir.
Mesela kuantum teorisiyle başlayan değişim bütün insanlığın etkilendiği büyük değişimlerdendir. Paradigmaları alt üst eden, anlayış ve yaklaşımların yeniden gözden geçirilmesine sebep olan çalışmasıyla Albert Einstein 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü almaya hak kazanmıştı. Modern fiziğin doğuşuna sebep olan o çalışmalar, sadece ilgili bilim alanına değil bütün insanlığa dair büyük dönüşümlere başlangıçlık etmiştir.
O zamanlar temel bilimlerle ilgili yapılan çalışmalardan doğan büyük ilerlemeler yaşandı. Hem savaş zamanlarında hem de barış zamanlarında stratejik öneme sahip pek çok ürün ortaya çıktı. Bunlardan birisi de enerji alanında en güçlü alternatiflerden birisi olan nükleer enerjiydi. Bugün dünyada 30’dan fazla ülkede 200’den fazla nükleer santralde faaliyet gösteren 450 civarında nükleer reaktör var. Bunların toplam kurulu gücü 400 bin megavat seviyesine yaklaşmış durumdadır. Henüz en öncelikli enerji tüketim kaynağı olmamakla birlikte, nükleer enerji tüketim hızında da artış var.
ABD, Fransa, Japonya, Rusya, Güney Kore, Kanada, Çin, Hindistan ve Avrupa’nın diğer yerlerinde olduğu gibi pek çok ülkede nükleer santral bulunmakta ve yenileri de inşa edilmektedir. Nükleer santraller, ülkelerin enerji alanında dışa bağımlılıklarını azaltmalarının yanında mevcut ekonomilerini geliştirme ve yeni yatırımlara yönelme potansiyellerini de artırabilmektedir.
Komşumuz olan ülkelerden İran, Bulgaristan ve Ermenistan da enerji ihtiyaçlarını nükleer santrallerden karşılamaktadırlar. Mevcut santrallerine de yenilerini ekleme yolundalar. 
Türkiye de öteden beri bu alanda çaba içerisinde olan ülkelerdendir. Nükleer santrale sahip olunduğunda pek çok yönden avantaj elde edileceği düşünülmektedir. Neredeyse 60 yıla yaklaşan süredir bu yönde çaba sürdüren Türkiye, geçtiğimiz 10 yıl içerisinde daha somut adımlar atar oldu. Bu, temelde ülkede yönetim istikrarının oluşmasıyla ilişkili olmakla beraber kalifiye insan gücünün artırılmasına da bağlıydı. Elbette bunların dışında da sebepler vardır.
Türkiye ilk nükleer santral için Mersin Akkuyu’da inşa sürecini başlattı. Rusya ile anlaşarak yeni ve ileri bir teknolojiyle donatılması beklenen santralle ilgili ülkede yeni bir ümit de doğdu. Türkiye’nin enerji ithalatından kurtulması beklenmektedir. İlk santralle yaşanacak olan deneyim Türkiye için çok önemli birikimler sağlayacaktır. Muhtemeldir ki devamı da gelecek ve yeni santrallerin yapımı da planlanacaktır.
Nükleer santral kurulum maliyetleri pahalıdır. Bazı ülkelerin yıllık bütçelerinden de fazladır. Son derece ileri teknolojilerdir. O sebeple özel anlaşmalarla ve iş birlikleri ile ancak yol alınabilmektedir. Dünya çapında savunma, deney ve araştırma, gemi ve diğer ulaşım araçları gibi alanlara yönelik özel santraller de bulunmakla beraber ticari amaçlı elektrik üretimi için kurulan nükleer santraller çok geniş çaplı işletim ve nitelikli personel kapasitesine de sahiptir.
Dünyada kamu elektrik şebekesine elektrik veren ilk nükleer santral, Rusya'da 1954 yılında Obninsk şehrinde kurulan santraldir. Devamında farklı ülkelerde de ticari amaçlı santraller aktif hâle getirilmeye başlanmıştır. Japonya'da ve Fransa'da da çok güçlü santraller bulunmaktadır.
Obninsk, Moskova’ya yakın bir şehir. Gitme fırsatım oldu. Rusya Federal Atom Enerjisi Kurumu öncülüğünde Moskova merkezli olarak kurulan Devlet Nükleer Enerji Şirketi ROSATOM tarafından koordine edilen 3 etkinliğe katıldım. Bunlardan ilki “Train-the-trainers course Technological Aspects of AES-2006 (VVER-1200), Development of Nuclear Curricula on VVER Technology” isimli kurs 10-21 Temmuz 2018 tarihleri arasında Obninsk’te, ikincisi “International Workshop Capacity Building for Nuclear Industry: International Cooperation in Nuclear Education” isimli çalıştay 23 Temmuz 2018 günü ve üçüncüsü “International Summer School on Radiochemistry” isimli yaz okulu 23 Temmuz–3 Ağustos 2018 tarihleri arasında Moskova’da düzenlenmişti. Her biri de çok değerli toplantılardı. Oldukça faydalı geçti. Obninsk’te kaldığımız süre içerisinde Novovoronej’de bulunan ve Rusya’nın ilk su soğutmalı reaktörünün yapıldığı yerde santralin gelişmiş ve güncel hâlini gördük.
Şunu söylemek isterim ki bu teknolojiler çok uzun soluklu çalışmaların ürünüdür. Çok bedel ödenmiştir. Rusya 1950’lerde somutlaştırabildiği santral için en az 20 sene belki daha fazla süre fikrin oluşumu ve projelendirilmesi için zaman harcamıştır. Daha da öncesinde deneysel çalışmaları ve akademik düzeydeki emekleri göz önüne alırsak, 1900’lü yılların başına hatta daha öncesine, ışığın elektromanyetik dalga olduğunun anlaşılmasıyla birlikte başlayan çalışmalara kadar gidersek, rahatlıkla 150 yıllık emeğin ürünü olduğunu söylemek abartılı olmaz. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca teorik ve deneysel çalışmanın üzerinden gelişen bir teknolojiden bahsediyoruz. Temel bilimlerin önemini tam kavrayamamış olanların kulakları çınlasın.
Bugün Türkiye böyle bir teknolojiye sahip olmak için çok emek sarf ediyor. Nükleer enerji üzerine uzmanlaşmış, bilimsel araştırma organizasyonlarının da yer aldığı 360'dan fazla iştiraki bulunan, nükleer savaş ekipmanları ve nükleer güçle çalışan tek buzkıran donanması da bulunan, 2007 yılında kurulan Rus devlet şirketi ROSATOM, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) kurulumunu üstlenmiştir. Hindistan, Çin ve İran gibi ülkelerde de nükleer santral kurmaktadır.
Türkiye yakaladığı motivasyonu artırarak devam ettirmek zorundadır. Rusya’da pek çok seçkin üniversitede Türkiye’den giden gençlerin eğitimleri de devam ettirilmektedir. Öğrenebildiğim kadarıyla, bu kapsamda Akkuyu NGS için ve nükleer eğitim için Rusya'ya gönderilmesi ilk planlanan kişi sayısı toplamda 600’müş. Ancak talep azlığı ve başarı düşüklüğü sebepleriyle yaklaşık 400 kişi olacağı gözüküyor. Bu rakamlar değişebilir.
Peyderpey gönderilen gençlerin başarılı olmaları hepimizin arzusudur. İlk giden 50 kişiden 35 tanesi başarılı olabildi. Başarıyla dönen ve Akkuyu NGS’de çalışmaya başlayan bu gençlerin açıklamalarından heyecanlarını rahatlıkla anlıyoruz. Bu gençler çevrelerine de örnek oluyorlar. Türkiye’nin değişik bölgelerinden öğrenciler gidip nitelikli eğitim alarak dönüyorlar. Rusya’da sürekli staj programlarına katılıp gelişimlerini de sürdürmekteler.
Başarılı olan gençlerle ilgili memleketlerinde yerel basında haberler yer alıyor ve görünürlükleri teşvik edici de oluyor. Bundan dolayı olsa gerek ki az sayıda olsa da genelde her dönem Yozgat'tan da öğrencilerin gitmek için başvuruda bulunduğunu sanıyorum.
İlkler önemli demiştik. İlk giden grupta Yozgat’tan giderek başarılı olanların varlığını da biliyoruz. Kendilerini kutlarım. Başarılı olan ilk 35 kişiden 5 tanesi Yozgatlı. Bu beş kişiden üç tanesi Ankara’da, bir tanesi Kayseri’de ve bir tanesi de Yozgat’ta yaşıyor.
Bu ilkleri Yozgat başta olmak üzere bizler de tanımalıyız diye düşünüyorum. Kendisini şahsen de tanıdığım etik ve insani değerlere sahip kişiliğiyle takdir ettiğim Samed Tuğrul Yılmazer, liseyi de Yozgat’ta okumuştu. Rusya’da eğitimini tamamladıktan sonra Akkuyu NGS’de teknik birimde türbin bölümü kıdemli uzmanı olarak görev yapıyor. Yusuf Buğra Saat de aynı birimde türbin bölümü kıdemli uzmanıdır. Emre Yarar ve Engin Öndem reaktör bölümü kıdemli uzmanı olarak çalışıyorlar. Burak Alatlı ise işletmeye ve devreye alma biriminde kıdemli uzman olarak iş yapmaktadır. NGS’nin teknik biriminde bulunan bölümler, santral işletmesini yapacak olan ve sorumluluğu üstlenecek olan bölümlerdir.
Bu genç uzmanlar Rusya’da Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi (MEPHİ) ve Obninsk Atom Enerjisi Enstitüsü mezunu olup aktif görevleriyle ilerleme kat edecek ve daha pek çok güzel ilke imza atacaklardır. Mesleki yetkinlikleri açısından gerekli staj programları sebebiyle Rusya’da farklı yerlerde de çalışmalarını devam ettirmekteler. Bu ilk beşlinin dışında daha sonra gidecekler vardır ve olacaktır. Mesela, yine Obninsk mezunu olan Murat Eranıl da teknik birimde türbin birimi uzmanı olarak çalışmaya başlayanlardan.
Çoğunlukla Obninsk, Moskova, Leningrad (Petersburg) gibi yerlerde yetişen bu gençler oralardaki köklü bilgi birikiminden istifade etmiş oluyorlar. Novovoronej Santrali reaktör bazında, Akkuyu’da kurulan santralin referans santrali durumunda olmakla birlikte, kurulacak olan türbin Fransa’dan bir firma tarafından sağlanıyor. Yani çalışmalarda uluslararası iş birliği boyutu da güçlü biçimde var.
Dolayısıyla genç uzmanlara Leningrad, Novovoronej gibi farklı santrallerden bilgi verilmeye çalışılıyor. Staj programları bölümlere göre belirlenip gidilen yer, çoğunlukla Novovoronej oluyor ve ikinci sırada da Leningrad Santrali geliyor. Ama asla teorik eğitimler ihmal edilmiyor. Teorik bilgi güçlü bir temel için çok gereklidir. Obninsk bu bakımdan ciddi ve önemli bir yer. Ayrıca nükleer ve radyasyon güvenliği bölümleri için Kalininskaya Nükleer Santrali (Udomlya) zaman zaman gidilen yerler arasında yer alıyor.
Elbette sürekli eğitimi elzem kılan bir yatırımdan bahsediyoruz. Yeni teknik ve yöntemlerin de dâhil edilmesiyle gelişime açık olan bir alan. Rus uzmanların sahada senelerce tecrübesi var ama yine de kendilerini gelişime açık tutuyorlar ve bunun gerekli olduğunu da biliyorlar. Doğal olan da budur.
Şu bir gerçek ki yetişmiş mevcut Türk uzmanlar hâlen çok kısıtlı sayıdadır. Türkiye’nin bu bakımdan daha farklı ve yeni stratejiler izlemesi gerekecek gibi gözüküyor. İlk uzmanlara da çok iş düşüyor.
Özellikle “Santraldeki Yozgatlılar”a uykusuz çalışma gecelerini çoğaltmalarını öneririm. Malum uranyum rezervlerinin memleketimiz Yozgat’ın Sorgun ilçesinde olduğunu unutmayınız. Yapılacak daha çok iş var.
Sizler küçülen dünyada hem Rus hem Fransız hem de diğer pek çok ülkeden araştırmacılarla iş birliğini geliştirmek ve öncü olmak zorundasınız. Konunun akademik boyutunu sürekli takip etmelisiniz. Sizin yapacağınız ilkler, sadece sizin ve ailenizin değil bütün ülkenin beklentisidir.