SANAT; “bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı ya da bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık” demektir. Sanatçı da, “güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse”dir.
Sanat, bir ülkenin kültürel gücü ve kalesidir. Ulusların uygar dünyadaki yerini belirleyen önemli bir etkendir. Edebiyat, resim, müzik ve benzeri güzel sanatlar, insanı insan yapan özelliklere sahiptir. Bu yönüyle birleştirici, bütünleştirici bir yapısı vardır. Ulusların yükselmesine büyük katkı sağlar. O nedenle güzel sanatlara gereken değeri vermek gerekir.  Bu gerçeği, Mustafa Kemal Atatürk şöyle dile getirmiştir: “Yüksek bir insan toplumu olan Türk ulusunun tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekâsını, bilime bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve ulusal birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü araç ve önlemle bağlayarak geliştirmek ulusal ülkümüzdür.”
Atatürk’ün belirlediği hedefe ulaşmamızı sağlayacak olanlar sanatçılarımızdır. Ulusumuz, güzel sanatların her dalında sanatçı yetiştirecek güçtedir ve bunu da başarıyla gerçekleştirmiştir. Bugün dünyaca tanınan ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran, romancımız Yaşar Kemal, ressamımız Osman Hamdibey, piyanistimiz Fazıl Say, bunlardan yalnızca birkaçıdır. 
Sanatçılarımız bizim kültür elçilerimizdir. Onlar sayesinde ulusal kültürümüzü tüm dünyada sergileme ve tanıtma olanağı buluyoruz, uygar dünyada gururla yerimizi alıyoruz. Bu yer alış, bize ekonomik olarak da güç veriyor.
Bir ülkede sanatın gelişmesi, güçlü sanatçıların yetişmesi için ülkeyi yönetenlere büyük görevler düşmektedir. Ülkeyi yönetenler, sanatın gelişmesi için sanatçılara maddi ve manevi destek vermek durumundadırlar. Sanatın ve sanatçının gelişmesini önleyen her türlü engeli ortadan kaldırmakla yükümlüdürler. 
Sanatçı yaratıcıdır. Yaratmak için özgürlük ister. Baskıdan hoşlanmaz. Çünkü baskı yaratıcılığın baş düşmanıdır. Öyleyse sanatçıları yalnızca maddi açıdan desteklemek yetmez. Onlara alabildiğince özgürlük tanımak gerekir.
Sanatçı yaşadığı toplumun ilerisindedir. Atatürk’ün de vurguladığı gibi, “Toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır.” Bu özelliği nedeniyle zaman zaman birtakım tepkilerle karşılaşması doğaldır. Çünkü toplumlar, sahip oldukları alışkanlıklarını kolay kolay bırakamaz; dolayısıyla sanatçıların dünyasına ulaşmakta zorluk çekerler. Başka bir deyişle alışkanlıkları toplumlara bir set çeker. Bu seti aşanlar sanatçıyı anlarken, aşamayanlar ona karşı çıkarlar. Sanatçılar bu durumun bilincindedirler; yılmadan, usanmadan, korkmadan yaratmayı, üretmeyi sürdürürler. Bu nedenle onlara hayranlık duymak gerekir. 
Sanatçı olmak kolay değildir. Bilgi ve birikimin yanında yetenek de gerektirir. Atatürk’ün deyişiyle; “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız.” Çünkü sanatçı olmak çok özel bir yetidir.
İbni Sina; “Bilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder.“ diyor. Bu göçü önlemenin tek yolu; sanata ve sanatçıya saygı duymak, destek olmak, özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırmaktır. Yoksa uygar dünyada özlediğimiz yere ulaşmak bizim için hayal olur.