DÜN yarına dönerken Hurşit’in kahvehanesinin lüx lambası halen yanıyordu. İçeriden Cavlak Osman’ın gümbür gümbür sesi neredeyse duvar sıvasını yerinden sökecekti. Dışarıda da yağmur deli tükürüğü gibi tembel tembel yağıyordu. Rüzgar kara yele dönmüş ağaçları dövüyordu. 
Cavlak Osman’ın sesini Donbak Kazım kesiverdi “Ulan memlekette şikayet etmedik adam bırakmadık, bir kaldı Padişahı padişaha şikayet etmediğimiz.” 
Kavruk Hüseyin lafa karıştı “Avara adam ne yapar, pislik düşünür en neticesinde kendisiyle bile uğraşır bu memleket de Yangın Rıza’nın kendi kendisini şikayet ettiğini bilmeyen kalmadı? Yok arkadaşlar ben bu şikayet istidasına parmak basmam.” 
Cavlak Osman “Ulan bu zamana kadar yaptığımız şikayet istidalarına bastığın parmağın da neredeyse izler kaybolmuştur, buna mı parmak basmayacaksın.” 
Kavruk Hüseyin lafını bitirmemişti ki Deli Durdu Kavruğun elini tuttuğu gibi istidaya parmağını bastırdı. Bu istida tez elden Sadrazama ulaştı. İstida da “Ey Güneş gibi ışıklı ay kadar nurani, bastığın toprağı öptüğümüz, abdest aldığın ibriğin kulpu olduğumuz, yoluna can  koyacağımız. 
Sadrazam hazretleri;
“Kervanımızın yolu Şam’a düştü, yolda soyulduk cıs cıbır kaldık. Vardık Şam Valisine, halimizi anlattık. Bu vali bizleri kovdu, derdimizi tam dinlemedi. Yas yabıldak geri döndük. Meğer bu vali hep böyle yaparmış. Yolda duyduğumuza göre soygunculardan pay alırmış. Durum böyleyken böyle vaziyetimizi anla gayri.
Hürmetli pamuk ve nur damlayan ellerinizden öperiz.” 
***
Şam valisinin azli çok sürmez. Bu azil Vali’ye dert olur. Aradan bir zaman geçtikten sonra “Gideyim de beni şikayet edenleri bulayım.” Yemez içmez yola koyulup şikayet de yazılı adrese gelir. Adres Hurşit’in kahvehanesidir. Valinin yanın da beş atlı daha vardır. Birisi atlara mukayyet olurken vali ve adamları kahvehaneye girerler. Hepsi de kelli felli olduklarından kahvede herkes ayağa kalkar ve buyur ederler, çaylar söylenir. Hoş beşten sonra Dombak Kazım “Ey ağalar nerden gelir nereye gidersiniz?” diye sorar. 
Vali “Şamdan gelir, İstanbul’a gideriz…” 
Dombak Kazım “Yol yorgunusunuz herhalde burada bu gece eğlenirsiniz?” 
Vali “Yok hayır, sorumun cevabını alıp, yolumuza devam edeceğiz…” 
Dombak Kazım “Hayırdır sorunuz ne ola ki?” 
Vali “Ben eski Şam Valisiyim, buradan beni Sadrazama, Padişah efendimize şikayet etmişsiniz, içinizden hangi biriniz bana geldi de sorununuzu halletmedim? Birde dayak yediğinizden söz etmişsiniz, kime bir fiske vurulmuştur?” 
Kahvehanedekiler valiyi pür dikkat dinlerken, Cavlak Osman “Vali bey, biz sizi bilmez etmeyiz, Şikayet edecek adam arıyorduk, aklımıza siz geldiniz, sizi şikayet ediverdik, kusurumuza kalma emi!” 
Valinin elinden çay bardağı düştü, adamlarına dönerek “Çabuk toparlanın, buradan çabuk  kaçalım, yoksa bunlar şehri soyduğumuzu söyleyip kellemizi de uçurttururlar…”
Vali ve adamları atlarına binip gözden kayboldular. Hurşit kırılan bardağı yerden toplarken “Kırılan bardak benimdir. Sakın ola Şam valisi oradan gelip bizim kahvehaneyi bastı demeyesiniz, biraz Allah korkunuz yok mu sizin?” diye söylenip durdu… 
Kavruk Hüseyin “Ulan sizlerin cehennem de yeriniz başköşe olur, eğer yanmanız sıra biraz ara olursa, sizler zebanileri de birbirine düşürürsünüz. Sizlerin diline düşen iflah etmez. İşte valiyi gördünüz, nur yüzlü halim selim bir adam, yerinden ettiniz. Başınız göğe erdi mi?” 
Kahvehane sessizliğe büründü, sadece sobadan çıtır çıtır yanan odun sesi geliyordu…