Aksu yaptığı yazılı açıklamada, veremin insanlık tarihi boyunca ölümlere ve sakatlıklara neden olmuş en önemli hastalıklardan biri olduğunu belirterek, şunları söyledi: 
“Milattan önce 2000 yıllarında yaşamış mumyalarda hastalığın izleri görülebilmekte, eski çağlardan kalma organik maddelerde verem mikrobu (basili) saptanabilmektedir.  Bulaşıcı bir hastalık olması ve hastaların önemli bir kısmının ölmesi tüm hekimlerin verem hatalığına olan ilgisini artırmıştır.  24 Mart 1882 yılında hastalığın etkeni olan mikrop bulunmuştur.  Bu mikroba Mycobacterium Tuberculosis ismi verilmiştir ve bu tarihten yaklaşık 75 yıl sonra, 1950’li yıllarda etkili ilaçlar geliştirilebilmiştir.
Dünya tarihi boyunca en çok insan ölümüne neden olmuş bu hastalık henüz yok edilememiştir, özellikle doğu Asya ve Afrika’da sık görülen verem hastalığı öldürmeye ve sakat bırakmaya devam etmektedir. Son 50 yılda geliştirilen ilaçlar sayesinde hastalığı tedavi etmek mümkündür. İlacı düzenli kullanan 100 hastadan 95’inden fazlası tamamen tedavi olur. Kullanılan ilaçlar ucuzdur, hatta ülkemizde sağlık sigortasına bakılmaksızın tamamını devlet karşılamaktadır. Buna rağmen dünya genelinde yılda yaklaşık 9 milyon hasta ortaya çıkmakta ve 1,3 milyon insan verem hastalığından ölmektedir.

Vereme erken tanı koymak hastanın daha hızlı iyileşmesi ve etrafındaki sağlıklı kişilere mikrobu bulaştırmaması açısından çok önemlidir. Bunun için hastalanan kişinin verem hastalığından şüphelenmesi gerekir.  Öksürük, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik gibi yakınmalar veremi düşündürmelidir. Özellikle antibiyotik tedavisi ile bu yakınmalar geçmezse verem hastalığı düşünülmelidir. Bu durumda bir göğüs hastalıkları uzmanı ya da bir toplum sağlığı merkezi tüberküloz birimine başvurulmalıdır. Akciğer Röntgen filmi de tüberkülozu akla getirir. Balgamda verem mikrobu gösterilince tanı kesinleşir.”

“Bu nedenle iki-üç haftadan uzun süren öksürük, balgam, öksürükle kan tükürme, nefes darlığı, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş, gece terlemesi şikâyetleri olan vatandaşlarımızın verem açısından kontrollerini yaptırması için en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmesi büyük önem arz etmektedir” diyen Aksu, şunları söyledi: 
“Verem hastalığı en sık akciğerleri tutar fakat bazen akciğerlerin dışındaki organları da hastalandırabilir. Lenf düğümleri, akciğer ve kalp zarları, böbrekler, omurilik ve beyin hastalıkta sık tutulan akciğer dışı organlardır. Akciğer veremi bulaşıcı olmasına karşın bu diğer organların tutulması halinde verem hastalığı başkasına bulaşamaz, çünkü mikrop organdan çıkıp havaya yayılamaz ve başkasına gidemez. Akciğer vereminin bulaşmaması için hastanın erken tanı alması ve etkili tedavi edilmesi yapılabilecek en başarılı uygulamadır. Diğer taraftan hastaların maske kullanmaları ciğerden çıkan havayı filtre edeceği için bulaşma ihtimalini azaltır. Toplumda sık görülen havlu, bardak, çatal, kaşık, tabak, tarak vb kişisel kullanım ürünleri ile verem hastalığı bulaşmaz. Tedaviye başladıktan 15-20 gün sonra veremin bulaşma ihtimalinin sıfırlandığı kabul edilmektedir.

Ülkemizde kayıtlı tüberküloz hastalarının sayısı etkili tedavi, bilinçlendirme ve çalışmalar ile her geçen yıl azalmaktadır. 2011 yılında 14,569 kişide görülen bu hastalık dünya ortalamasının çok altındadır. Bunların 9,650 sinde akciğer tüberkülozu vardır. Hastalığın yüzde 60’ı erkeklerde, yüzde 40’ı kadınlarda saptanmıştır. Tüm bu hastalarda %90 tedavi başarısına ulaşılmıştır. Ülkemizde ilaca ve tedaviye erişim dünyaya kıyasla oldukça iyi durumdadır. Tüm tanı ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanmakta olup hastalara gerektiğinde ayni, nakdi yardımlar da yapılmaktadır. 

Ülke genelinde verem hastalığının tanıtılması ve halkın bilinçlendirilmesi için her yıl 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü tanıtıcı etkinliklerle geçirilmektedir. Veremle savaş aralıksız ve sıkı bir şekilde sürdürülmektedir.”

Editör: TE Bilişim