Bir sabah daha oldu sensiz sevgilim.
    Evet, bir gün daha başlamak üzere ve ben bu defa cidden çok çaresizim sevgilim. Sabah 6.30 sen yoksun, biz yokuz sevgilim…
    Rüyalarım bölük pörçük. Seni gördüğüm her noktada bir uçurum kenarında buluyorum kendimi ve sonra sen kopuyorsun ellerimden, sen kayboluyorsun gözlerimden. Uyanıyorum Sabah 6.30 maalesef yoksun, biz yokuz sevgilim…
    Artık hiçbir falda da çıkmıyorsun. Yalan da olsa, dinlemesi umut, mutluluk oluyordu. Kalbimin acı  tınlamalarına dayanamıyorum. Sen gittikten sonra bir kere bile, üst üste bir saat uyumadım sevgilim. Uykularım delik deşik…
    Kendimi pencere kenarlarında buluyorum, soğuk sabahlarda sonra… Üşüyorum sen gittiğinden beri ve bu üşümelerim içimi çok acıtıyor sevgilim…  
    Oysa biz en soğuk gecelerde, yıldızların altında bile üşememiştik. Oysa biz yarım kalacak bir aşkın kahramanları  da değildik… Yenildik ama kahramanız ya… Her aşk kazanmasa da iki kahraman muhakkak çıkartırmış. Bir sensin, biride ben “adı  yalnızlık…” İki çocuk gözleri yaşlı, yaraları  saklı sevgilim…
    Böyle bir hikâye olmamalıydı bizim sonumuza yakışan ve böyle bir anlam yüklenmemeliydi bizim yolumuza sevdiğim. Adı ayrılık olan ve adı yalnızlık olan bir yazgıyla tescillenmemeliydi bizim hikâyemiz sevdiğim… Ankara’da kuşlar baharın şarkılarını şakıyorlar sensiz penceremde ve ben daha fazla bu şarkılara dayanamayacağım…  Sabah 6.30 sen yoksun, bizde yokuz artık sevdiğim…
KÖREBE SAKLANIŞLAR
Bir kerede bizi düşün sevgilim, bir kerede bizim için yaşa. Şu canım ömrü hiçe sayan düşüncelerine bir kerede "dur!" de... Bir yaprak daha düştü takvimden, ömrümüzden bir gün daha eksildi.
    Büyük bir ziyandayız. Şu arsız, inatçı gururuna bir kerede söz geçirsen, boyun eğdirsen, özlemden öldürmesen yüreklerimizi ne olur?Aşkına tiryaki gönlüm sensizliğin ölüm oruçlarında ve sevginin damlasına muhtaç damarlarım küskün bir karanlığın yollarında kurumakta. Kimselere bir şeyler anlatamamak ve her gün biraz daha sona yaklaşmak ama sana yinede kavuşamamak kahrediyor beni. Ben tükenen ömrümden değil, sonuma saniyeler kala seni bir kez daha göremeyecek olmaktan tedirgin ve bu ayrılığı reva gören kaderimizden şikâyetçiyim.
    Böyle olmak zorunda mıydı?
    Neydi bizi bize yaklaştıran?
    Neydi bizi bizden ayıran?
    Şaka gibi geldi geçti yıllar.
    Ömür takvimimizden yıllar eksilirken aşkımızın farkında olamadık, ayrımsamasına varamadık, algıda seçicilikler deyip geçiştirdik sanki. Aslına bakarsan kültürel bir erozyonun içindeydik ama inadına entelektüel zübbeliklerin peşindeydik. Bizi bitiren en büyük yanılgı belki de bu körebe saklanışlarımız oldu. Kördük kalpten, sağırdık gözden, dişten, gönül evinden. Görüyor, duyuyor ama sapıyorduk incitilmişliklerimizin ezikliklerinden. Böylesi daha kolaydı, doğruyu paylaşmak gurur denen o dengeyi yıkıyordu. Bugün binlerce kez gurursuz, onursuz deselerdi fakat ben senin avuç içlerinde fakat sen benim dudaklarımın içinde eriseydin bugün, her şeye değerdi değil mi?
    Buradan baktığımda çok geç değil, neticede halen nefes alıyor ve halen özlüyoruz dudaklarımıza değen o deli yangını. Var mısın bir kez daha yanmaya?
    Var mısın şu son demimizde bir kez daha kül olmaya? Ne olur yeniden doğ ve ne olur yeniden imkânsız bir yolun başında karşıma çık. Ve ben şarkılar söyleyeyim yeniden gözlerinin imkânsızlığına, saçlarının her bir teline yanan yüreğime. Sonra tutup aşkın kolundan yalınayak yürüyelim sonsuzmuşçasına ve sıyırıp atalım aşka gurur yapan o hain nefsimizi, "ben"liklerimizi... Bir kerede bizi düşün sevgilim. Ebedi özlemimsin. Hep sevdim, tek sevdim, bil ki öleceğim son nefeste dahi yine seni, bir tek seni seveceğim...
    Gel artık emi...
    Seviyorum seni...