1980 ihtilalı üzerinden henüz çok geçmemişti. Ülke genelinde “Paşa Vali” olarak da bilinen, Kıbrıs Gazisi General Hakkı BORATAŞ Bey Yozgat’a Vali olarak atanmış, şehre de yeni bir intizam getirmişti. Fırtınalı günlerin enkazını kaldırmakla meşgul olduğu 1983 yılının yaz aylarında ilginç bir hadiseye şahit olur.
Yozgat Devlet Hastanesi'-nde çalışan bir memur hafta sonu olduğu için bir güzel demlenir, o vaziyette hastanede memur olarak çalışan “Topal Paşa” lakabıyla bilinen Rıza DOĞANGÖNÜL’e rastlar.
-Topal gel buraya
Bacağı sakat olduğundan, ağır aksak yürür,
-Buyur amirim.
-Gel seninle biraz işimiz var, dürzüler getirmişler saat kulesini yolun ortasına dikmişler, sanki etrafta yer yokmuş gibi…!
-Biz ne yapacağız amirim?
-Söküp ya Löklülerin iş hanının önüne ya da Cumhuriyet Meydanının köşesine taşıyacağız.
Topal Paşa amirinin sarhoş olduğunu bildiği için işi yokuşa sürmez, alttan alır; “tamam sayın amirim yapalım, yapalım da,,, ben topal, sen sarhoş biz bu işi becerebilecek miyiz…?” diyerek savuşturmak ister. Amiri bu konuda kararlı olduğu gibi, bir de o vaziyette belinde tabanca olması Rıza’yı daha çok düşünerek cevap vermeye sevk eder..
Topal Paşa; Amirim, isterseniz amele pazarına gidelim, oradan üç-dört adam alalım, böylelikle daha tez olur.
-Doğru söylüyorsun, diyerek, Topal Paşayı da yanına alır amele pazarına giderler. Dört işçiyle yevmiye konusunda anlaşıp saat haneye doğru yol alırlar. İşçilerden biri ne iş yapacaklarını sorar, Amir de saat kulesini söküp, başka yere taşıyacaklarını anlatır.
Amirin sarhoş olduğunu onlarda fark etmiş olacak ki, 
-Yalnız biz yevmiyemizi peşin isteriz, diyerek, işi olmaza getirmeye çalışsalar da, amir gayet ciddi bir duruş göstererek elini cebine atar ve paralarını peşin olarak öder.
İşçilerden bir diğeri, 'hani kazma kürek nerede?' deyince, Tol Çarşı'dan kazma kürek alınır ve Büyük Eczane'nin önünden başlarlar kazmaya.
Lise Caddesi'ne dönen yol kapatılır. Saat Kulesi'nin koruma taşlarının etrafındaki hafriyat açıldığı sırada, Vali Beyin makam aracı flaması kapalı bir halde Vilayet makamından saat kulesine doğru iner, tam Lise caddesine döneceği esnada yolun kazılmış olduğunu fark eden şoför aniden durur.
Vali Hakkı BORATAŞ arabadan iner, işçilere, “kolay gelsin evladım, yolu niye kazıyorsunuz?”
Amir işçilerden önce ceketini ilikleyip valinin karşısına dikilir cevap verir;
-Sayın Valim, saat kulesini yanlış yere dikmişler, biz de memlekete bir faydamız dokunsun düşüncesiyle saat kulesini ya şu Löklülerin iş hanının önüne, veyahut Cumhuriyet meydanının bir köşesine taşıyacağız, onun için yolu kazdık.
Vali Bey; konuşan kişinin sarhoş olduğunu fark etmiş, “Aferin evladım çok iyi düşünmüşsünüz, kolay gelsin” diyerek oradan ayrılır.
Topal Paşa zaten sakat olan bacakları şal dokumağa başlar, “Amirim, ikimiz de b…. y… bu adam bizi kesin işten atar,” diyerek serzenişte bulunur.
Kazılan yol alelusul kapatılır, 'harç bitti yapı paydos' diyerek, kazma-kürekleri de işçilere hediye verirler.
Pazartesi günü Valiliğe giderek, ayık kafayla işin içinden sıyrılmaya çalışan amir, kendisinden önce arkadaşını savunmaya başlar; “Sayın Valim, bu topalın hiçbir suçu yok, tüm kabahat benim. Ne ceza verecekseniz bana verin, bu adam topal, işten atarsanız aç kalır” sözleriyle Topal Paşaya sahip çıkar, kabahatin tamamını üstlenir.
Vali Bey, bu savunmaya karşılık, kınama cezasıyla bu hadiseyi geçiştirir.
Osmanlıcılık oynadığımız şu günlerde saat kulesinin çanı yaklaşık on yıldan beri vuslatı vurmuyor.
Yozgat Ayaklı basınına göre, “Kilise çan sesine benzediği için susturulmuş”…!
Oysa, Osmanlı Devleti, Çapanoğlu Camii'nin hemen yirmi metre yakınına kilise yaptıracak kadar hoşgörülü, kişilerin inanç ve ibadetlerini özgürce gerçekleştirdiklerinin en güzel örneği değil mi?
Saat kulesinin çanı da çalmalı, Fatih Camii olarak kullandığımız mekân, hazır aslına uygun restore edilmiş iken, Yozgat’ta bizlerin bilmediği kilise evlerden bahsediliyorken, eğer talep var ise, bu yapı Yozgat’taki hoşgörünün simgesi, Kilise olarak kalmalıdır.
Hatta, Milli Mücadele döneminde, “vatan ortak paydamızdır” diyerek gayrimüslim tebaayı Kurtuluş Savaşı'na katılmaya çağıran ve maddi manevi çaba sarf ederek Türk Milleti'nin en acı günlerinde İngiliz, Fransız, Yunanlı dindaşlarına karşı mücadele eden Papa EFTİM adı ile özleşmeli diye düşünüyorum.