MERHABA güzel yaratanın güzel İnsanları. Turnaların sıra , sıra uçarak yaptıkları göç gibi okuduğunuz yazı dizilerim de sizleri bir başka dünyalara göç eyleyerek.
Duygulanacak hüzün yelleri estireceksiniz. Tebessüm ederek gülen güller dereceksiniz.
Sevgi harmanında gönül kuşları uçurup hasret sörfleri yaparak dostluk gülleri dereceksiniz.
Ey misafir bu yazıları bir çırpıda okuyup geçme yanlışlar ve hatalar görüp orada eğlenip kalma doğrular mekanında mola verip heybeni boş götürme misafir olarak dokuz sevgiyi bırak bir sevgini de sakın almayı unutma.
Bu yazılanları sadece okuyup geçme süz de geç satırlarda ve cümlelerde saklı olan gülleri!... derde geç.
Rahmet sofrasına sende otur sakın aç kalkma. Baharın seher vaktinde açıp yaz’ın sevgi güllerinin arasında güllerini sakın soldurma.
Engellide olsa, oda bir insan küçücük dünyasını kocaman yapan yalnızlığına sizleri ve kuşları çiçekleri renkli kanatlarıyla uçuşan kelebekleri ve direksiz gök kubbede renk cümbüşü oluşturan ebem kuşağıyla yıldızları da yan yana dizerek ay ışığında dua uçurtmaları uçurarak yaşadığı acı tatlı günlerini sizlerle paylaşmak için kaleme aldığı yazılarla hoş olasınız ve Rabbim hayırla hak getire sevginiz sevdanız Allah mekanınızda cennet ola.
Sevgi neyidi? Yalancıktan seni seviyorum diyerek sevgisiz eriyip gitmek miydi?.
Sevgi neyidi? Bir sürü sözler verip tövbenden caymak mıydı?.
Sevgi neyidi? Kaşını gözünü görüp heder olmak mıydı?.
Yoksa , yoksa sevgi üzerine kocaman kayayı koyarak sonunda ölüm de olsa Ehat , ehat mı demekti?.
Yoksa anam babam sana feda olsun mu demekti?. Yoksa , yoksa uykularını bölmek yarım ekmeğini bölüp vererek düşkünün elinden tutup yaralıya merhem olmak mıydı?.
***
Yürüyemeyen ve küskün olan ayaklarıyla ve elleriyle yıllar sonra barışarak bir anlaşma yaptı.
Ayak ve ellerindeki parmaklarına sakladığı birer saksıyla güller, çiçekler ekiyor göz yaşlarıyla da sulayarak sevgisiyle de gübreler atarak sabır ağacıyla birlikte onlara bahçıvanlık yapıyordu.
Penceresinin demirlerine de komşu çocuklarının getirdiği renkli kurdeleler ve kendi yaptıkları resimleri takarak gökyüzündeki uçuşan kuşlara sabır ve şükür türküleri söylüyorlardı kuşlarda bu sergi ve müzik ziyafetinden memnun olacaklar ki mavi gökyüzünde beyaz bulutlar arasında sörf yaparak tempo tutuyorlardı.
Çalışma masasındaki kılıç çiçeğine yuvalanan karıncalara haftada bir bayram şekerlerinden ikramda bulunuyor arada birde peynir ve ekmek kırıntıları ufalayarak kışlık hazınlarına katkıda bulunuyordu. Karıncalarda boş durmuyorlar o sevgi ve hürmete karşılık her türlü zorluğa karşılık sabırla çalışmanın şükür dersleri veriyorlardı.
Çalışma masasında küçük bir çorap makinesiyle değişik çoraplar örerek aile bütçesine katkıda bulunuyor ve bir diğer taraftan da öksüz çocukları garipleri arayıp bularak onlara da özenle ördüğü çoraplardan hediyelerde bulunuyordu.
Bu arada hızla geç ip giden günler ve aylar dur durak bilmeden bir sel gibi akıp gidiyor.
Ayak parmaklarındaki saksılardaki diktiği güller de boy vermeye başlamış:
-Hayırlısıyla bir de güller rengarenk çiçek açmaya başlasalardı?. diyordu.
Evinin penceresini iyice açtı elinin tersi ile de alnındaki sızlanarak akan terlerini hafifçe sildi ve daha sonrada eline aldığı bir bezle:
-Pencere önü toz olmuş. diyerek.
Rahatsız eden tozları temizledi.
Bir taraftan da pencere önündeki yoldan geçenlere bakarak tanıdıklarıyla selamlaşıp konuşuyor.
Mevsimin sıcaklarından etkilenerek baygın, baygın gezerek yanına gelen küçük bir çocuğa takılıp kaldı.
***
Penceremin önü hep cıvıl,cıvıl.
Bir görseniz şaşarsınız.
Okul dönüşü giden öğrenciler.
Hep sıra, sıra...
Küçük çocuk yanıma geldi;
“Bende büyü yüncü okula gideceğim”.
Tabi çocuk.
Ah bir büyüye bilsen.
Sanki ben büyüdüm de ne oldu?.
Sevdiği kızın elinden tutan sevgili.
Sevdiğini sandığı,
Yalancı sevgililer.
O saf eller başka bir gün başka elle.
Oynama be çocuk.
Yolları tozutma yüzüme toz geliyor...
Genç ve güzel biri geçti;
Tebessüm gülleriyle.
Hemen aynanın karşısına koştum
Gözlerimin üzerinde kaşlarım
var mı diye...
Yüreğim burkuldu...
Zalim yıllar nede çok şeyler alıp
götürmüş.
O kim? aklımdaki kaş, göz kim?.
Bizim sevdamız bumu?
Acıyana koşmak, acınana koşmak.
Gülme be çocuk.
Sen küçüksün. Hem sen ne bilirsin
sevdayı?.
Hadi sen git evine.
Belki baban ananın sevdasını satıyordur...
Dur, dur gitme be çocuk.
Hep satılıp satmadık mı?.
Sen bari gitme
Gel yaklaş yanı böğrüme
Sana neler anlatayım neler, neler.
Bir yudum sevgi ister misin?
Merak etme be çocuk
Sana kızmazlar sen çocuksun.
Penceremizi iyice açalım.
Kuşlar, kelebekler belki bir gül düşürür.
Sevdalı gönüllere güller düşermiş.
Bir yudum sevgi dedim ya çocuk.
O sevgi olmadan.
Gölge olmuyor dal olmuyor.
Ne oldu be çocuk? hemen uyudun.
Halbuki sana ne sevdalar anlatacaktım.
Selam ve dua’larımla.