MASKE takın dediniz, maskesiz sokağa çıkmadık.
'Sosyal mesafe' dediniz, insanlardan kaçtıkça kaçtık.
'Sosyal izolasyon' dediniz, evden çıkmadık.
Doktorlar, hemşireler ve hastane çalışanları can güvenliğini hiçe sayarak canla başla bir aydır çalışıyor. Emniyet teşkilatımız, belediye başkanlarımız ve ekipleri, valilikler, kaymakamlıklar virüsten kurtulmamız için çabalıyor.
Doktor Cemil Taşçıoğlu’nu, Hemşire Dilek Tahtalı’yı  virüs nedeniyle kaybettik. Bilim Kurulu bilgisini vatandaşın sağlığı için esirgemiyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca vefat sayısını gözleri dolu dolu açıklıyor.
Şimdi bütün bu çabamız gitti mi boşa?
Bir aylık mücadelemiz heba mı oldu?
Vah ki ne vah!
***
Cuma akşamı, saat 22.00 civarı, içişleri bakanı 48 saatlik sokağa çıkma yasağını açıkladı. Yasak, 30 büyük il ve Zonguldak’ı kapsıyor denildi. Yasağın içeriğini valiler sonra öğrendi.  Yasağın getirildiği illerin Belediye başkanları sokağa çıkma kararını herkes gibi televizyondan öğrendi. Son dakika haberi olarak gelen bu yasak halkımızın paniğe düşmesine neden oldu. Çünkü yasak vardı, detay yoktu.
Aslında paniğin olacağını tahmin etmek hiç de zor değildi.
Virüsün ülkemizde görüldüğü ilk günlerde marketler insanlar tarafından istilaya uğramış, un, makarna, kolonya, temizlik ürünleri gibi reyonlar boşaltılmıştı. Çarşambanın gelişi Perşembeden belli olmuştu.
Ülke yöneticileri halkını tanımalı! 
Geleceği öngörmeli!
Virüsün insanlar üzerinde yarattığı korku, ruhsal durum ve bir ay gibi bir süre evden çıkmamasının sıkıntıları düşünülerek karar alıp, uygulanmalı!
Mesele kesinlikle ekmek kavgası, aç kalma telaşı olarak düşünülmemeli! Hepimiz hayatımız boyunca ekmek kavgası içinde değil miyiz? Ben insanların bu paniğine, bir annenin bebeği için süt alma telaşı, 'çocukları aç kalmasın' diye markete koşan babanın eve ekmek getirme mücadelesi, bir annenin engelli evladı 'evde oyalansın' diye eline verecek bir şeyler alma çabası olarak görüyorum. Panik nedensiz değil yani.
***
Ah şu paniğimizi norecisek? 

Okullar tatil edildiği günden bugüne, yani bir aydır, evimden maskemi takarak 20 metre uzağımızdaki markete üç kez gitmiş birisi olarak, paniğe kapılıp fırınlara koşan insanların yaptığını doğru bulmuyor, ama kızamıyorum da.
Ne virüslü ilk vaka açıklandığında markete koştum ne de sokağa çıkma yasağı geldiğinde. Yine de vatandaşa kızamıyorum. Büyük ihtimalle yasağın uzayacağını düşünmüş olabilirler.
Bakıyorum da Yozgat’ta ikamet edenler ağızları dolu dolu konuşuyorlar. Burası İstanbul efendim. İnsanların evinde sizin evde olduğu gibi torbayla un bulunmaz. Sizin evde bulunduğu gibi çerik çerik nohut, mercimek, bulgur bulunmaz. Halk günlük yiyeceği kadar ekmek alır. Bir sonraki gün için ekmek stoğu yapılmaz.
İnsanların market ve fırınlara koşması doğru değil elbet, fakat  ülkemizin karar mekanizması da en az bu insanlar kadar hatalıdır.
***
“Yazımı yazdıktan sonra ki gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Eleştirileri, hakaretleri aldım; kabul ettim.” demiş ve istifa etmiş, ancak istifası kabul edilmemiş, görevine devam etmektedir.