OSMANLI Devleti Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra duraklama dönemine girdi. Kanuni’den sonra devleti yönetenlerin önemli bir kısmı yeterli olmadıkları için Osmanlı Devleti eskisi gibi yönetilemiyor, ekonomik, siyasi, askeri yanlışlar hız kesmeden devam ediyordu. Osmanlı Devleti güç kaybı nedeniyle artık coğrafi olarak ilerleyeceği sınırın sonuna gelmişti. O şartlarda Doğu, Batı, Güney ve Kuzey cepheden sadece ilerleyebileceği bir cephe kalmıştı, Güney cephesi. Bu cephe de denizdi. Denizde ilerleyebilmek için de denizcilikte ileri seviyede olmak gerekiyordu. Osmanlı Devleti’nde denizcilik açısından da yeterli bilgi, teknik seviye ve savunma araçları mevcut değildi. Bu cephede çok güçlü donanmasıyla denizlere hâkim olan Portekizliler vardı.
Osmanlı Devleti’nin Doğu tarafında Türk devletleri vardı fakat o tarafa yönelmedi veya yönelemedi. Batıda zaten Viyana’ya kadar gidilmiş fakat ileri gidilememişti. Kuzeyde ise Don ve Volga kanalları vardı ki orada geçilememişti. Ayrıca dünyadaki gelişmeler takip edilmemiş, ekonomik, savunma araçları, kültürel, siyasi, teknik, yönetsel ve sanayi alanında gerekli donanıma sahip olunmamış, dünyadaki bu gelişmelere karşı ilgisiz kalınmıştı. Bu durumda Osmanlı zayıfladı, güçsüzleşti. O zayıfladıkça düşmanları ortaya çıkmaya başladı, o güçsüzleştikçe düşmanları çoğaldı. Hepsi bir taraftan başkaldırdıkça Osmanlı Devleti içi boşalmış bir çınar ağacı gibi devrildi.
Büyük Atatürk bu büyük devletin enkazından arkadaşları ve Türk milletiyle beraber yeni ama küçük bir devlet kurdu.  Atatürk dönemi yeni devlet olmanın verdiği zorluklarla geçti. Tarihte 2. defa Türk adıyla kurulan devletin kurum ve kurallarının oturmasını sağlamak için büyük çaba gösterdi. Bu denli güçlü mücadelenin içindeyken Hatay gibi önemli bir sorunun çözüme kavuşmasının başlangıç ve gelişme bölümünü planladı ve uyguladı. Kültürel ve dünya gerçeklerine uygun bir devlet kurarken iç ve dış cephelerde etkili güçlerle de mücadele etti.  Bize biz olduğumuzu unutturan, bizi benliğimizden uzaklaştıran ve yanlış yönlendirmeye çalışan hainlere karşı mücadele ederek, yeni Türk devletini medeniyetin gerekleriyle donatılmış devlet haline getirmek için büyük çaba harcadı. Atatürk’e karşı muhalefet edenlerin içinde Atatürk’ün tökezlemesini, halkın Türklüğünü unutması idealini taşıyan ümmetçi yönetim şeklinin uygulanmasını isteyenler vardı.  Engelleme hareketine Atatürk hak vaki olup da dünyadan göçene kadar devam edildi.  Ama Atatürk büyüktü, Atatürk liderdi. Atatürk güvenilen biriydi ve aynı zamanda toparlayıcıydı. İstekleri bu nedenden dolayı gerçekleşiyordu.
Atatürk’ten sonra olanlar üzücüydü. Evet, Atatürk’ün arkadaşlarıydılar ama onun zamanındaki psikolojik ezikliğin verdiği hazımsızlıkla yanlış uygulamalar yaptılar.
1946 yılına kadar bu süreç devam etti. 1946 yılından başlamak üzere iktidar el ve zihniyet değiştirdi. Bu durum sağlıklı da değildi, bu dönemin yöneticileri de bundan önceki iktidarın kadrolarıydılar. Bunların adı toptancı yaklaşımla isimlendirilerek “sağ iktidar” unvanını aldılar.
***
Osmanlının yıkılmaya giden zaman diliminde olanları ve sebeplerini kısaca anlattım. Şimdide 1938 den günümüze kadar olan zaman diliminde CHP ve Milliyetçilere bakacağız. 
1938 e kadar olan bölüm kuruluş dönemini içeren özel şartları olan bir bölümdü.  Geri kalan tarihimiz 82 yılı ihtiva etmektedir. 
Atatürk’ün ölümünden sonra CHP yöneticileri zaman zaman hissi davranarak Atatürk dönemindeki psikolojik ezikliğin ortaya çıkışı sergilenmiş, bazı zamanda daha da ileri gidilmiş para ve posta pul üzerindeki Atatürk resimleri kaldırılarak İnönü’nün resimleri yer almıştır.
 Bu yaptığının yanında İnönü’nün II. Dünya Savaşına Türkiye’nin katılmasını önlemesini unutmamak gerekir.
Türkiye’de kamuoyu yoklamalarında Sosyal Demokrat düşünce mensuplarının oranı yüzde 25-30 arasındadır. Sol cephede yer alanların içinde muhtelif klikler mevcuttur. Bunlar büyük oranda CHP de toplanırlar. Ulusalcılar, sosyal demokratlar ve Marksistler. Genelde yönetimde ve planlamada sosyalistler bulunmuştur. Marksistler, Bülent Ecevit’in 78-79 iktidarı döneminde o kadar ileri gittiler ki ordu içinde de sivil kanatta da ihtilal yaparak Komünizm rejimini kurma amaçlı eylem yapma noktasına gelmişlerdi. Milliyetçilere kan kusturmaları da bu dönemlere rastlar. CHP’nin her dönemde hırçın muhalefetlik çizgisi takip ettiği görülür. Rakip olarak gördüğü iktidarı yıpratmak için elinden geleni yapar. Zayıf tarafı ise muhalefetlik yaparak, karşısındaki gücü bitirmeye çalışırken ülkeye de zarar verebileceğini düşünmez, düşünmekte istemez. 
Genelde parti yönetimine sosyal demokratlar hâkimdir. Deniz Baykal döneminde zaman zaman milli söylem ve eylemler öne çıksa da bu da uzun süreli olmamıştır.  Kılıçtaroğlu dönemi de Ecevit döneminin tecrübesinden ders almış hali gibidir. 
***
Türkiye kamuoyunda oy oranıyla bakarsak milliyetçilerin oy oranı artı eksi yüzde 10 civarındadır. Türk Milliyetçilerinin Partisi olan MHP 1999 seçimlerinde yüzde 18 oy almıştır ama bunu değerlendirme dışında tutmak lazımdır. Her zaman aynı oran tutturulamamaktadır. Bunda ülkücülerin dağılmalarının etkisi büyüktür. Milliyetçiler yelpazenin hemen hemen her tarafında görünmektedirler. MHP de siyaset yapanlar olduğu gibi bir başka parti kuranlar, bu iki partinin politik uygulamalarını kabul etmeyip ikisine de mesafeli olanlar da vardır. Birde tam bir politikacı kişiliğine bürünmüş her partide bulunan sayı vardır ki bu da ayrı bir konudur. Bunların içinde yerel seçimlerde CHP'li İmamoğlu’na geçmişinde bir tane ülkücü bulabildik diye canhıraş şekilde destekleyenler ile ümmetçi çizgide siyaset yapacağı belli partilerde yerini almışlarda bulunmaktadır. 
Birinin geçmişinde ülkücü bulmak çok önemli ve geçerli bir sebepmiş gibi CHP ye oy vererek onların yanlarında yerlerini aldılar. İnsanların şu gerçeği bildiğinin farkına varmayacak kadar kendilerini önemli hissettiler. Türk milliyetçiliğinin temel ve sembol isimlerinde Nihal Atsız’ın oğulları babalarının izinde gitmedi babalarının tam karşıt fikri olan solculuğu seçtiler. Bunun bilincinde oldukları halde böyle bir bahane bulmaları garipti.