KURUYEMİŞ denildiğinde aklınıza ilk olarak hangi yemiş geliyor? Çekirdek, değil mi? Çekirdek tabi çekirdek, çitlemeye bayıldığımız milli kuruyemişimiz değil mi?..
Çekirdek çitlemek tehlikeli bir uğraştır! Başladın mı paket bitmeden bırakamazsın. Hele bu olay ofiste başına gelmişse… Direkt patrona da ikram et ki, o da işini yapamasın. Siz de birlikte takılırsınız paşalar gibi…
Duyduğum kadarıyla, gerektirdiği yoğun konsantrasyon sebebiyle çekirdek çitlemeyi “zen meditasyonuna” tercih eden kişiler varmış.
Çekirdek çitlemeyi ben de çok severim. Sanırım rahmetli babamdan bana miras kalan şeylerden birisi de bu…
Çekirdeğin anlam ve önemini anlattığıma göre konumuza giriş yapabiliriz.
Geçtiğimiz gün komşumuz olan bakkal ile oturuyoruz. Bakkalın çırağı elinde elek, çekirdekleri elekten geçiriyor.
Markalı, lüks bir çekirdek, poşeti falan da güzel hani… Siyah, iri ve tadı güzel olanından…
Paketten çıkarıp neden elediklerini sorduğumda, “paketler çok tuzlu olduğu için abi” cevabını aldım. Fazla tuzdan arındırıyorlarmış.
Şimdi marka ismi vermem yanlış olur ama sizden kuruyemiş markası söylemenizi istesem ilk ya da ikinci sırada bu meşhur markayı söyleyeceğinizden eminim.
O büyük paketin arkasını çevirip baktım.
Menşei: China, Paketleme: Türkiye…
Tohum da İsrail’dir muhtemelen ama muhteviyat kısmında İsrail’e yer vermemişler.
Ayıp etmişler doğrusu!
En son geçtiğimiz yıl, terminal kavşağında bir kuruyemişçinin açtığı büyük beyaz çekirdek çuvalında İsrail yazısını gördüğümde şaşırmıştım.
“Yahu biz günlük çitlediğimiz çekirdeği İsrail’den mi alıyoruz?” diye şaşırmıştım da… Kuruyemişçi “neyi almıyoruz ki kardeşim!” diye acı acı gülümsemişti…
Her neyse…
Artık İsrail tohumu Çin’e gönderiyor. Çin büyütüp besliyor, tekrar bize gönderiyor. Biz de bir güzel paketliyoruz!
Hiç değilse Çin dost ülke! İsrail’den iyidir…
Ama neyimiz Çin malı değil ki?
Özür dileyerek söylüyorum, donumuza kadar Çin malına batmış durumdayız.
Bu yazıyı yazmak için kullandığım bilgisayar ve onun klavyesi, yanımdan bir an olsun ayırmadığım cep telefonum, kalemim, silgim, kalem tıraşım, kalemliğim, çantam…
Kâğıt evet kâğıdımız da ithal.
Birçoklarının saman kâğıt diye beğenmediği o sarı gazete kâğıdı var ya… İşte o da dövizle geliyor.
Son birkaç ayda kurdaki dalgalanmadan her sektör nasibini aldı sanırım.
Fakat geçtiğimiz gün ilginç bir diyalog yaşadım.
Müsaadenizle onu da aktarayım…
Eve dolap yaptırmak istiyordum. Bunun için 4 ay kadar önce komşuya gelen mobilyacı bir arkadaş bize de uğramış ve fiyat vermişti. O zaman 2 bin 500 lira civarında bir fiyat çıkarmıştı.
Geçen hafta ölçüleri tekrar aldırdım, artık dolabı yaptırmam gerekiyor diyerek tekrar mobilyacı arkadaşa gittim.
5 bin liradan fazla bir fiyat verdi. Annem şok oldu doğrusu. “Olur mu öyle şey?” diye tepkisini dile getirdi kadıncağız.
Birkaç ayda iki kat artan fiyat… Döviz bile bu kadar artmadı ki kardeşim!
Mobilyacı arkadaşın bize örnek göstermek için çıkardığı sunta ve mdf’yi elime aldım. “Bunlar nerede üretiliyor?” diye sordum. “Türkiye” cevabını aldım.
Eee yavrum dolar arttı, euro arttı tamam anladık da Türkiye’de üretilen suntanın fiyatı nasıl bu kadar artıyor diye sinirlendim.
Mobilyacı şunları söyledi: “Abi toptancılar yüzde 50’den fazla zam yaptılar. Artık stoklu çalışamıyoruz. Ne kadar iş alırsak o kadar sunta veya mdf sipariş ediyoruz. Eskidenmiş o stokta mal bulundurmak. Abicim bayramdan beri 20 eve gittim, mobilya ölçüsü aldım ve daha bir tanesinin bile siparişini alamadım. Müşteri fiyatı duyunca kaçıyor…”
Evet, durum bu…
Bir tarafta dövizden etkilenmedikleri halde, kurdaki dalgalanmayı bahane ederek her şeye zam yapan fırsatçılar, diğer tarafta tüm hammaddesi ithal olduğu için fiyat artışından dolayı sıkıntı yaşayanlar ve bunların tam ortasında çekirdeği bile ithal eden bir Türkiye var…
Çekirdeği paketlerken konu nerden nereye geldi işte…
Ee ne diyorduk?
Paketlemek bizim işimiz!..