Kalbimin üstünde bir yer var; biliyorum, gidemiyorum…”
    Gel gör ki, ben ne haldeyim, kaç asırdır sürgünde, neredeyim?.. Mahpusluğum bir ömür sürecekse gözlerine, yaşamak istemiyorum…
    Senden gayrısı yalan olan bu alemde, bir daha tutamayacaksam ellerini, sarılamayacaksam ince beline, ne anlamı var nefes almanın, yaşamanın?..
    “Sensizliğin adı gönül penceremde ölümse, bilmelisin ki her şey haram ömrüme…”
    Bir zeytin kadar yakın, bir peynir kadar uzaksa sensiz gelen kahvaltım ve ekmeğim sen olmuşken ama sen yokken, yemişim içmişim ne anlamı var?..
    Her gelen sensiz gün beraberinde ciğerlerimi boğuyor…
    Duman altı ve duman üstü günleri deviriyorum.
    Bir kadeh, bir kadeh daha ve her defasında şu kapıdan geleceğin şerefine zehirliyorum bütün damarlarımı…
    An geliyor beynim uyuşuyor. Sonra birlikte “Arak” içip araklıyoruz hayal zamanı…         Uyandığımda hep masa başında buluyorum aciz bedenimi ve her defasında sen gitmiş oluyorsun.
    Asıl soruyu sormadan…
    Niçin gittin ki?.. Niçin zengin sofralarımızı yoksul ettin ki?..
    Uzaklara açtığın yelkenin halen rüzgarlarla kardeş mi?.. Söylesene hangi poyraz geri getirir seni?..
    Dümenin rotasını karaya çevir ve gel gelebildiğin kadar, suyun bitip toprağın göründüğü ilk yerde, zeytin tanesi ve bir parça peynirle seni bekliyor olacağım…
    Ekmeğim, aşım, sevdalı başım, kadınım; yaşam tuzumu aldığından beri yaşamıyorum…
    Gel artık şenlensin sofralarımız…
    Gönül penceremize bir damla yağmur değsin, rutubet kokan odamıza gözlerinden bir sıcaklık, bir ışık gelsin… Gel, gel, gel artık….
    Özlemimsin… Halen sımsıcak sevgim, sevdiğimsin…
    Bu ayrılığın adını ne koyum ki?..
    Sevgiyle…
“ZAMAN” SIZ ÇIĞLIKLAR
    Zalimdir zaman ne durmayı bilir, ne susmayı….Vurur başında, zonklar kalbinde ve gözyaşların arşa çıkar…
    Gurbettir; yeşilin bütün tonlarına aşikardır. Göğün mavine, toprağın her rengine ziyadesiyle doymuştur zaman. Akreple yelkovan kovalar, oniki rakam bakar; bazen saattir ve bazen de saniye zaman…
    Göz açıp kapayıncaya kadar aklın vardır sonra dönersin güneşe ve haykırırsın alabildiğine…”ÖZLEDİM... ”Saatler durmaz akar arkadaş.
    Boynunu bükmene, yokluğuna ve diyar diyar gurbet oluşuna aldırmaz! Su olur akar, çağlayan olur çoşar.
    Sen hep altında kalırsın ve sen konuşamazsın artık.
    Göçebedir zaman... Bir atın terkisinde saklı kalır, bir genç kızın çeyiz sandığında kapalı…
    Dudaklarını ve dilini dişlerinin arasında doğrar; çiğnersin yani kan damlar hasrete, çıldırırsın…
    VE… Bir gemi kalkar Karadeniz’den sonra Marmara, Ege ve Akdeniz’den…
    Susar zaman, bakakalırsın arkadaş. Görmediğin ama hep baktığın karanlık, akıp giden ömrünün en can damarlarıdır. Gör arkadaş; yaşam bitiyor ve herkesin bir gün zamanı geliyor…
    “Demiyorum nasılsın?
    Biliyorum ki; bilmediğin bir noktada şehrinden kilometrelerce uzakta yalnızlık vurur başına…
    Bilmediğin zamanlarda, yokluğunda acı eser bu diyarlarda…
    Ve… Yazılmış ise beklemek iki duvar arasında, çare yok…
    Kafayı vursam da sıvalara beynimden silip atamıyorum gittiğin gecenin vızıltılarını… İçim almıyor, midem bulanıyor ve bu kadar özlem ağrıma gidiyor.
    Sessiz bir çığlık kopuyor içimden ve içim kan revan oluyor.
    GÖZYAŞLARIMDAN KAN DAMLIYOR...”