Pendircinin Osman Ötaçe’nin davarını gudüyodu. Yağdalı Döndünün Satılmış’da onun çeltayidi. Sürüde 16’sı arıh 170 dene goyun, 37 dene geçi, 5 dene çebiş, 5 denede cıba vardı. Tıhırdahlar, tohurdahlar, ziller, ığdeler, gôo boncuhlar, mısgalar, hameyliler, allı-gullü boyalar, gulahlarındağ şekilli enler, şafahlarına dahılı rengarenk süsler, ipler vs. sesleri ve görüntüleriyle sürü değil düğün alayı gibiydi. Peşlerinde Çeltek Satılmış dağ-bayır yeldirirken fıhare bi soluh ferâayamadan külhavıç oluyodu. Eli ayağ 4 dene tortlu longur itinen bidene sırtı semerli zağar eniğdi.

Pendircinin Osman’a ne var lâ..  Eşşağnin üsdüne pahlavu dilimli toğom hâbesini atar, içine duzunu, şekerini, gabını-gacağnı, ekmağni, ötesini betesini gor, gotü yangır olmasın diyi üsdüne bide döşşek yüzünden kopünmüş gaba minder; davarın önünde türkü çığırarah ehlikeyf uğrelenirdi. Canı nirde isderse iki daşdan bi ocah çatar, tezek, kerme, çili çipli toplayıp, isli mavi çinko çaydannığyınan çayını gor, üç-beş davardan da alemiyon guşşenesine sağdığı süde acik ekmek ufağ doğrar, bi goşam gubür gibi şeker atıp ekmağaşı bişirir, yan gelir yatardı.

Davarı cenevarmı gırmış, gıyısında gıranında yankesicilermi dolanıyo, birinin bağna-bosdanına mı ılgamış, guccük uşahlar çerçicilere vermenin uçun yununumu yoluyo, filikleri-cıbaları alıcıuş mu gapmış, buğazına otmu çalınmış, ekine varıp tohmalamışmı umurunda bile değalidi. Çeltağen önüne sürüyü guverir, ağşama gatlek kotü kotü oğsürerek cam gedesiynen çay, soğüt ağazlığyınan da cuvara içerdi. “Emşerim ben tiğniyet saabıyım. 2 pakit Birinci cuvaramı döş cebime gomadan davara çıhmam aminim.” derdi. Hatta “Bana ne lâ; Dünyayı su basmış Şibinin şeyindemi.” Derdi. Norecek, Yağdalı Döndünün Çeltek Satılmış’ın anasıdini ağlamış, apırcın olmuş, tâa şeyime gadar dir, masimezdi bile.

            Dinimi-imanıma koyde ne gatlek deli davar var o sürüdeydi. Tuturuh Hacca’nın cinni şişekler, Mondofon Şukrü’nün ipe-sapa gelmez geçiler, merinosmuymuş neyise gotleri sivri sivri Gure Fadime’nin Kohne’den getirdığ gıvırcıh tohlular, her biri birbirinden ayrıhsı Gır Salifin, Cingan Gızın çebişler, Pahlacının Hüsne’nin cıbalar alayıcığda bu sürüdeydi. Ha bire biri bi yannı, biri bi yannı ziviliyodu. Kimi coruhuyo, kimi ağrekleniyo, kimi dineliyo, kimi sanıdıyo, kimi soruduyo. Babayın, anayın aşını içiyim. Vallahi bu davar bi çeltağnen güdülmezdi yav. En az 2 dene de Çona ilazımıdı.

            O ara Godek Kezilinin Kel Gızın duğünü oluyodu. Babam Düğün Kâyası, Pendircinin Osman’ın babasıda Zobu’ydu. Gûvâ Bayrağa gaharken, Yağdalı gelip Pendirci Şavgı’ya didiki; “Yav Şavgı Kâa, oğlan davardan dili dışarıda dalahlamış gibi geliyo, noldu 2 dene Çona alsanız sürü bek böyük gurban olduğm.” Dimiş. Pendirci’de; “Satılmışım, daşşağnı yidığim ben 2 dene Çona nası alıyım, ne gazanıyomki aminim, ağer 20 çinağ bi dene Çona dutabiliyosanız veriyim çeltağen yanına” dimiş.

            Gıçı Gırıh Ihsenin damın gotündağ kullükde guleşiyoh, Yumuçma, arayıkesdim, Hotah, Gabar Cücüğ ne oynuyoduh. Yağdalının Satılmış’da Gôğbodunun Moturunan ordan geçiyomuş, Moturu aletdi, geldi bana didiki; ”Gel lâ bana Çona dur. Üreluğün babam gendine bidene çona bul 20 çerik buğda, 2 uruplapda pahla veriyim, bidene peşgır alıyım, ağşam ekmağede bana ayıt didi” didi. “Horantıya bi danışıyım, sana yârin cuvap veririm aminim.” didim. Babam da köyde zilgir gibi gezecağne, get dur aminim.”didi. Ötağçenin sürüsünün Çona’sı gayli benidim.

Dıhız bıcahlıhlarda hızmıhlıyan cinni geçiler, duldalara homuhup korniyen ayrıhsı şişekler, avgınnarın, beceklerin, golmeklerin başına kiriden sivri guyruhlu durdan, höstden annamıyan merinoslar, güdümsüz güdümsüz birbirine kerkinen filikler beni dinden imandan çıharıyodu ya ossun aminim. Heç zıllımıyacağma cahdetdim.

            Öylenneyin gün tam depemize gelinci davarı sağaplarına sağıma dağadıyoh. Peşi sıra bek evmeden yadırgı varmı diyi bidaha dolanıyoduh. Evin uşağ goyunnarının başını dutuyo, avratlar helkelere sağıyo, soğna guzular goyrulup emişdiriliyo, 2 saat soğnada davarı geri topluyoh gutmiye gotürüyoduh. Biz kehi aşıncıh, peşimizden İlkindiye doğru da guzu çobanı guzuları çıharıyodu. Yasdıdan soğna da davarı ya arazide yatırıyoh, ya da Komün onüne kornediyoduh. Bazen Gun Aşırıyoh, cılbah arazide davarı yatağ vuruyoduk. Gapı yohki zerze olsun. Davar itleriynen Çeltek, Çona avara avara zabaha gadar soruduyoh, gubuz atıyoduh. Yani davarı sadece öylenden öylene vahıtlıca koye endiriyoduh.

Arhacın ardındahı Pij Turut’un dikmelerin dibine Dedik’liler pahla, şemşamer, pırçah ne ekmiş. Uluh Bekir’in eşşekler o güzelim dikmelerin alayıcığnıda gemirmiş. Babamızın hayrına o dikmeleri gurumasın diyi tüm çamırladıh. Hatta biz çamırlarken o gotveren eşşeklerin alayıcığda bayahdan beri heyiklemiş kehden bizi kişifliyodu. İtlere onnarı “Hâa Yavrii” diyi bi kişkiledik Dişindirik Kazim’in bozlara gadar guvalatdırdıh.

Gotağri Paşa’nın çevliğin dibine davarı örağ vurduh. Gursağmız gazındı, zehden geçdik. Öylen ekmağni yiyeciğdik. Pendircinin Osman Çeltağde, benide sert bi şekilde yanına çığırdı. “Gelin lâ burıya manyah toğmuları, gidin şu bosdandan acik gôo suvan, madenis, biber, gırmızı, misir, baldırcan, hıyar ne yolun getirin. Garıhları yeni suladılarsa kelilere basın, depelemeyin, duluğnuzu-duşganızı sumsaynan gırar sizi öze kotelerim aminim.” Didi. Hemen melefe torbayı aldıh. Acıpınar’a aşşağ yüzünguylu gopduh. Arhamızdan bağrıyodu; “Âaleşmeyin lan oralarda, ağer sağbına dutulursanız ikinizide itin onüne küreler, sürüden sikdirederim. Gendime de acer bi Çeltek, cin gibi bide Çona dutarım aminim.” Didi. “Gozünüzün onüne bahın, birbirinize mıhatolun, heç mahana isdemiyom, vallahi bide ben keslerim, üfelerim, enilerim sizi.” Diyi bize bi gağnı kahıç kahıyo sıhı tembih veriyodu.

Gendide orıya iki daşınan bi ocah çatdı. İsli çaydannığ godu, çayını demledi. Bi ocah daha çatdı, Biyaz Sultan’ın goca memeli geçiynen, Gotüböyüğün Gulender’in goyunun başını bana dutturdu, Hâbeden sitili çıhardı süt sağdı. Geçide, goyunda sağlırken südün içine kıhahladı. Eliynen kıhahları goşamlayıp aldı atdı. Cebinden mendilini çıhardı südü guşşeniye süzdü. Torba yoğurduynan çığ südü bi zehene garışdırıp aciciğni Koremez, galanını da Ekmağaşı yapdı. Soğukguyu lasdik ayaggabısını çıhardı, eşmeden su doldurdu, galan yoordu ayaggabının içine özedi çalhama yapdı, ayaggabıyı da depesine dikip içdi. “Çalhamaynan cuvara bek tavatır oluyo, ben kunde 2 ayaggabı çalhama içiyom aminim.” Diyodu.  

Uflağ evde unutmuş. Hâbedeki sındıynan nantıyı çıhardı. Habesinde yoh yoğdu. Filtekesi, innesi, ipliğ, filtekesi, yüzüne sürduğ grempeti, meşiref, ağazbağ, laylun yorbalar, çapıt torbalar neler yoğdu ki. Bosdannıhdan yolduğmuz nevaleyi eyi bi salata yapdı. Benim azzıhda yımırtalı omacınan, çalmalı dürüm vardı. Çeltek Satılmış’da guvermiş çokeliğnen üzüm acikde çaman getirmiş. Onnarıda sufrıya godu. Çobanımızın habesinde, gurbandan galma acik et gurusu gomuşlar. Vallahi kumurtlağne gadar yidik. Gemikleri üç sahat gemirdik. Kozün üsdünde yuha ekmekleri gevredip, bi hampam çokeliğnen, çamannan, salataynan bi gağnı öteberiynen alayıcığmızda yi babam yi. Ocahdaki kozün içine misirleri atdı. Gabah tefağnin borularıynan üfürerek közledi onnarıda gemirerek yidi. Ötağ ayaggabısına acik çalhama böldü, “Çeltağnen bana beraber için, ekmağnizinen yin, guru guruya yimeyin” diyerek bize verdi. Zatin sufrada öteberi zibilidi, her şey hürüklüydü.  

Pendircinin Osman didığ gibi tiğniyet saabıydı. Bizi bek sıhılardı. Heç kimseyi şifemezdi. Gendine de dazgirlik, oşuhculuh yapdırmazdı. Yumuşuna bi evme, bi gağnı zopa çekerdi. Öjbeliğ, lalenmeyi, yelikmeyi, mazaratlığı affetmediğ gibi, kim olursa ossun gırışganı, kevekeyi, dölek durmıyanı, ağzı gızılları ve alaağazlarıda heç bağenmez düverdi. Yalınız bi kotü huyu vardı milletin malına, melalına bek süverdi. Zaalatdığımın geçisi, ganırtdığmın şişâa, kahdığımın filiğ, çahdığmın cıbası diyi ahşama gatlek soğördü. Bu soğmeler mal saablarının gulağna bi getse vallahi köyde gatillik çıhardı. Halbiysem bu soğdüğ malın davarın saapları, tüm horantalarıynan ve hergün birbiriynen gubaşarah çoban çeltek zobu ahşemleri yisin diyi bize ilağenlerinen hamır eşgiliyo, guru-diri goyo, çobanın eşşağnin yeygisine, Gerge’sine gatlek düşünüyolardı. Osman’ın eşşağde eşşek olsa bayrim.. Boyuna bosuna bahsan gatır sanan, acik nodullayıncıh babadağsice alenene gadar zonguldar, hotunu, pöçüğnü eyağne batırırdı. Pisin bi de starası vardı ki, ağzının biyazına doğru uzanan gıllarına gatlek Osman cilatınan yülür, zikgesini en otlu yerlere örklerdi. “Gurbanım ulan sanaoo” diyi eşşağ öyle yaygara yapardı. Sananki bunnar zahar gaham-hısım….

Doğanın verdiği özgürlük hissi, toprağın sadeliği ve saflığı, bosdannıhlardan aşırma bile olsa zahmetli bir emeğin taptaze ürünleri, hilesiz, hurdasız azzıhlar, ilaçsız, hormonsuz, hava-doğa-suyla üretilen nimetlerin anlatılmaz lezzeti ilaç gibiydi. Yanımıza uzanan ve sürekli guyruh sallayıp gözümüze bahan itlere çıhılarınan getirdığmiz gavrulmuş unnanilağençeler dolusu yal garar, onlerine gelebiynen çarpım çarpım yuha ekmek atardıh. Gurbannar olduğmun emanetiydi o mübarekler bize. Hele bide  çobanımızın gopeyi varıdı onada ağşam zabah süt sağyıp içirirdik.

Şindi diyom ki, dünyadaki en tavatır talimi, ahlaki terbiyeyi, uygulamalı eğitimi mârim ben almışım. Davar güdüp sevk ve idareyi, bosdan yolup çevikliği, zamanı kullanmayı dakikliği, acil organize projelerle dolu operasyon becerilerini, yüzyüze iletişimi, her türlü tehlike ve bağ bosdan hırsızlıhlarında savunma ve saklanmayı, doğayı ve hayvan psikoljisini, aç susuz kalmamayı, daha neleri neleri öğrenmişim. Hemde bir gram kibiri, bencilliği olmıyan dünyanın en büyük ve en bilge adamı, gerçek öğretmen, tevazu sahibi emsalsiz akademisyen Pendircinin Osman’dan..

Sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki en saygın üniversitelerin her branştaki akademik kadrolarını, tüm orduların muharebe ve operasyon unsurlarını, savunma ve saldırma timlerini getir, Pendircinin Osman gadar bilge ve başarılı olamadıhları gibi eline su bile dökemezler.

Survivor denilen doğada yaşam mücadelesi öğretisi verdiğini zanneden sosyetik yarışmacı zibidileri bizim gibi bozkır bir araziye guverin; heç bibişey bulamaz, vallahi acından geberiller. Hadi  Çahracılı, Pendiryemez, Avlıh, Temrezli ve Şarmatlı’nın ortasına onnarı guverin. Garınnarını doyurabilmek için babalanacahları Bosdan Gozeli, Keli Pancarı, Duğlek, Gullü Tapan, Davşan Gulağ, Mengilli, Oğsüz Oğlah, Sümük Gangalı, Pendir Otu, Camız Dişi, İt Dirsağ, Yavrağzı, Satıul, Ebem Kumeci, Eşşek Tikeni, Pahla Sapı, Fıttare, Sormuh Çiçağ, Dana Gotü, Guş Elması, Güvem, Emmığzı, Adam Fiğ, Gavur Sirkeni, Gavur Madımalağ, Peygamber Gamçisi, Çıtlıh, Fadimağna, Pürçüklü, Geçi Dırnağ, Goyun Mengili, Türkü Çığıtdıran, Horuz İbiğ, Gobelek, Guş Üzümü, Gızılca, Müslüman Kumpürü vs. bulup yiyebileceklermi?.. Garnımızı doyuracığıh diyi gıyıda-gıranda deli otun birine denk gelip gurbağ gibi çelerip hepicığde geberir dinime imanıma..

Hey gurbannar olduğumun memleketi. Ula sen Mekke, Medine ve Kudüs’ten soona dördüncü kutsal şehirsin. Bir çok ülkenin en seçkin otellerinde kaldım, en lüks restorantlarında yemekler yedim, en unvanlı şahıslarıyla konuştum, en turistik mekanlarını dolaşdım. Hiç birinde Arhacın başındahı yorgansız yattığım gumun konforu, Pendircinin Osman’ın Ayaggabıda çalhayıp içtiğim çalhamanın lezzeti, Dediğin, Emirhan’ın, Godallı’nın bosdannarın bereket dolu coğrafik güzelliği, Gıpılının Cağaldah gadar turistik bir cazibe, davarın, itin, eşşağen, geçinin, çobanın, çelteğen, çonanın muhabbeti ve ısıcahlığı gadar asaletli bir samimi sohbet ve yaşadığım dönemin atmosferi gadar sadakatli bir özgürlük hissi bulamadım. Noörüyüm gurbanım vallahi bek garipsiyom o gunneri. Ortalıh örünü-kokünü unudan dazgirlerinen, vara yoğa öjbelenen pijlerinen, onu-bunu bağenmiyen sıracalılarınan, ar-namıs bilmiyen oğürseklerinen, malı-mahamı olanlara oşuhculuh eden navrahsız şikirsizlerinen dolu. Kimsenin emmisine, bibisine, emesine hatırı hörmeti galmamış, acik hersli gonuşsan sırtınnı gicişdi, zopamı isdiyon diyi ürüp hoörüyolar. Birine bi ısmarıcın olsa gulağnı gımçıdıyolar. Ecit-Mecit çıhacah. Allah sonumuzu hayırleylesin. Gurbannar olduğm beterinden sahlasın. Sonumuz bek kötüye gediyo noreciğsek..

Rıfat ÇAKIR

[email protected]

0537 587 27 80

   

Dilimizin, şivemizin unutulmaması dileklerimle gönüllerinize arzediyorum.


Rıfat ÇAKIR

[email protected]

0537 587 27 80