YOZGAT'ın köklü spor kulüplerinden Çamlıkspor'un Tol Çarşı'nın içerisinde, şimdiki Çelikkayalar Yurdu'nun bulunduğu bölgede ikinci kattaki kulüp binası henüz açılmamıştı. Anahtar Kulüp Başkanı PTT'de görevli Ali dayıdaydı. Kulüp binasının hemen altında bulunan Adem Baba'nın Yeri ismiyle işletilen lokantaya indik. Sayımız giderek artınca, hemen yan tarafta bulunan Hasan Caygın'ın kahvesine yöneldik. Kimler yoktu ki; Hayri, Nuh, Kemal, Ünal, Çanak, Bilal, Tatarın oğlu, Kürt Ali, Küçük Ali, Nuri, Hafız, İhsan ve daha niceleri... Sohbet ederken, Antrenörlüğümüzü yapan Bakkal Ziya göründü, açık olan çatal kapıda. 'Ne oturuyorsunuz, uşaklar?' sorusunu yöneltip, 'Hadi kalkın!' uyarısının ardından 'Aha başgan da geldi' diye devam etti...
Hep birlikte kalkıp, tahta merdivenli, ahşap bina içerisindeki kulüp binasında toplandık. Bakkal Ziya 'Pazar günü özel maçımız var, ondan sonra da lig maçımız. Kendimizi iyi tartmalıyız. Onun için de çok çalışmalıyız' uyarısında bulundu. Antrenman için hazırlanmamızı istedi. Zaten, bir çoğumuz eşorfmanlarımızı giyerek gelmiştik. Hazırdık. Hazır olmayanlar da kulüp binasında üzerlerini değiştirdi. Sonrasında hep birlikte Tol Çarşı meydanına inip, ara sokaklardan geçerek, Paşanın Hamamın önünden Uluslararası E-88 Karayoluna ulaştık. Öğretmen Okulu'nun önünden, ara sokağa girip, Hacı Eyüplerin Bahçede, çayıraların üzerinde ısınma hareketleri yaptık. Kısa mesafede koştuk. Durduk. Koştuk.

BAĞRIMIZA TAŞ BASTIK!..

Bakkal Ziya'nın komutu ile toplandık. Hacı Eyüplerin Bahçeden Eskipazar Yolu'na çıkıp, hafif tempolu bir şekilde Bandelliye doğru ilerlerken, Bakkal Ziya'nın 'Durun!' uyarısıyla, çakılıp kaldık. Şimdiki Toki Konutlarının bulunduğu bölge irili ufaklı taşlarla doluydu. Bakkal Ziya, ceplerimize doldurabildiğimiz kadar taş doldurmamızı istedi, 'Buralarda köpek çok, saldırırlarsa kendinizi korursunuz!' dedi. İşin içerisinde saldırmaya hazır köpekler olunca, ceplerimizi, koynumuzu taşlarla doldurmak zorunda kaldık. Kimimiz o kadar çok abartmıştı ki; bırakınız koşmayı, yürümekte bile zorlanır hale gelmişti...
Yokuştan aşağıya doğru indik. Çiftlik bölgesine geldiğimizde köpek sürüsüyle karşılaştık. Biz taş attıkça köpekler daha çok üzerimize geliyor. Köpekler üzerimize geldikçe bizler de tabana kuvvet, daha çok koşuyorduk. Köpeklerin saldırısına uğramamak için ne kadar çok koştuk, bilemiyorum. Topçu Yolunun Divanlı kavşağına gelmeden var olan ağaç gölgesindeki Çeşme başında durup, soluklanırken, 'eksik var mı?' sorumuza yanıtı da kendimiz vermeye çalıştık. Eksik yoktu. Üzerimizdeki yükü atmıştık. Çok terliydik. Hastalanabilirdik. Yüzümüzü yıkadık. Ağacın gölgesinde biraz daha hareket yaparak, terimizi soğutmaya çalıştık...

SALDIRIRLARSA ÇÖMELİN...

Aynı yoldan dönmek zorundaydık.  Ama yanımıza o kadar taşı alabilecek gücümüz yoktu. Oradan bir araç geçse binip, gideceğiz ama yok. Elimize bulabildiğimiz bir iki dal alıp, hafif tempolu bir şekilde koşmaya başladık. Bakkal Ziya'nın komutu ile arada bir tempo artıyor, sonra tekrar normal tempoya dönüyorduk. Çiftlik bölgesine yaklaşınca, köpek sürüsünü uzaktan gördük. Bakkal Ziya, 'Korkmayın!' diye söze girdi. Hepimiz 'Kormayın!' uyarısıyla birlikte Bakkal Ziya'ya yöneldik. 'Köpekleri görmezden gelin' diye devam etti, 'Eğer saldırmaya kalkışırlarsa, o zaman yerden taş alıyormuş gibi çömelin, üzerinize gelmezler' dedi...
Yolumuza devam ettik, tempolu bir şekilde. Köpek sürüsü bizi görünce biraz ürktüler. Sonra saldırıya geçeceklermiş gibi gartlarını aldılar. En azından biz öyle düşünüp, dikkatlerimizi üzerlerine çevirdik. Koşmuyorduk. Bakkal Ziya, koşmamız halinde köpeklerin de bize saldıracağını söylemişti. Bu uyarıya uygun hareket ediyorduk. Köpeklerle aramızdaki mesafe biraz daha kısaldı. Neredeyse göz göze, göğüs göğüse çarpışacak durumdaydık. Ama iki tarafında savaşmaya, kavgaya, birbirine dalaşmaya hiç niyeti yoktu. Köpeklerin içerisinden birisi öne çıkıp, dişini gösterdi, hırladı. İçlerinden bazıları da buna uydu. Aldığımız uyarının beynimizde yarattığı refleks ile hep birlikte çömeldik. Yerden taş alıyormuş gibi yapmaya kalkıştığımızda, karşımızda ne köpek sürüsü ne de bir tek köpek kalmıştı...

ÖNCE BİZ SONRA ONLAR...

Doğrulduk... Daha önce bizi kovalayan köpekler, bu kez bizden korkmuş, aynı bizim gibi topuklamışlar, arkalarına bile bakmadan, rampadan aşağıya doğru kaçıyorlardı. Bir süre sonra gözden kayboldular. Rahatladık. Hafif tempo ile yolumuza devam ettik. Öğretmen Okulu binasının arka kısmında bulunan çayırlığa geldik. Burada mahallenin gençleri top koşturuyordu. Terimizin soğuması için biraz hareket yaptık. Çocuklarla çiftkale maç oynadık. Sonrasında kulüp binasının yolunu tuttuk. Kulüp binasına geldiğimizde Başkan Ali Dayı bizi bekliyordu. Üzüm almış, domates, salatalık, karpuz kesmiş. Hafız 'hani limon Başgan' diye söze girdi. Yanıt beklemeden, 'geçen de limonu eksik aldın, maçı kaybettik. Bize enerji lazım' diye çıkıştı. Başgan, masanın altından limonu poşetle çıkartıp masaya yerleştirdi. Hafız utandı, gülücük saçmakla yetindi...