Musa Bey, Yunus Bey ve İsa Bey üç öğretmen arkadaş.  32-33 er yıl hizmet yaptıktan sonra emekli olmaya karar verirler.  Üç öğretmenin toplam hizmet sürelerini düşünürsen bir asır yapıyor; yani yüz yıl… Bu yüz yılın içine sığan acılar, çileler, sevinçler ve de geçen zaman…Onlar memleketin hangi yörelerinde, hangi şartlarla görev yaptılar… Anlatın desek dinleyecek zaman bulamayız.
Siz hiç karlı bir kış günü hasta olan çocuğunuzu yolu olmayan köylerden şehre götürmenin çilesini yaşadınız mı? Onlar yaşadılar; hem de kaç kere…
Her düşen çocuğun yarasına merhem oldular. Her ağlayan çocuğun gözyaşını sildiler. Siz hiç cebinizden mendilinizi çıkarıp da bir çocuğun burnunu sildiniz mi? Onlar sildiler; hem de kaç kere…
Onlar otuz kusur yıla sığdırdıkları hizmet kervanını noktalamak için emeklilik dilekçelerini verdiler. Dilekçelerine cevap geldikten sonra ayrılış yazılarını elden takip etmek istediler. Hani bu toplumda öğretmene büyük saygı  vardı ya! Onlar hâlâ böyle biliyorlardı.
Üç öğretmen arkadaş ellerindeki emekli evraklarını imzalatmak için görevli bulundukları ilçenin, ilçe milli eğitim müdürüne müracaat ettiler. Hem evrakları imzalatacaklar  hem de yıllardır görev yaptıkları milli eğitimin en üst noktasında oturan sayın müdürleriyle vedalaşacaklardı.
Belki de ilçenin milli eğitim müdürü toplam yüz yıllık bu emeğin karşılığı olarak öğretmenlerine birer çay ikram edecekti. Hani biz demiyor muyuz? Her platformda, her toplantıda, her mikrofon gördüğümüzde:
Öğretmenim canım benim! Milli eğitim müdürüne ulaşmak için önce sekreteri aşmak gerekiyor. Nasıl olsa aşarız diye düşündü üç  öğretmenim! Kapıya doğru hamle yaptılar; hemen kol uzandı:
- Giremezsin!
- Niçin?
- Verin ben imzalatayım!
- Ama biz hem imzalatacağız, hem de vedalaşacağız…
- Olmaz, giremezsin!
Giremedi benim öğretmenlerim içeri… Sekreter bey içeri girdi ve çıktı. Evraklar imzalanmıştı. Müdür beyin müsait olmadığı haberi geldi.
Öğretmenlerim boynu bükük bir vaziyette imzalanan evraklarını alıp vilayetin yolunu tuttular. Sayın müdürlerinin ne işi vardı acaba? Herhalde daha önemli bir işi vardır ki bir veda bile edemeden ilçeden ayrıldılar.
Bağlı bulundukları ilin il milli eğitim müdürü ya da görevli müdür yardımcısı ile görüşürüz diye düşündüler. İlçeden aldıkları emeklilik evraklarını  ile teslim ettiler. Ama mutlaka vedalaşacaklardı. Toplam yüz yıllık emeğin karşılığı olarak bir teşekkürü hak etmişlerdi.
- İl müdürümüzle görüşmek istiyoruz.
- Müdür bey müsait değil!
- ...
- Tamam siz evraklarınızı bırakın. Biz gerekeni yaparız!
Yine olmamıştı.
Benim cefakâr, fedakâr öğretmenim bunları  bana anlatırken “Çok kırıldım, bunca yılın karşılığı  bu olmamalı” dedi.
Vefa, sadece İstanbul'da bir semt ismi olarak kaldı.
Bir de “Öğretmenim” sadece edebiyat sayfalarında kaldı.
 Araştırmacı, Şair Yazar Gündüz AYDIN / Salihli
CAN GÜVENLİĞİM YOK
Gündüz Hocam yazını okuyunca öğretmenlik yıllarımın ilk senesini hatırladım: Siyasi olaylar bizi huzursuz etmiş, kavga ve terör olaylarından sonra Karagöl bize dar gelmişti. Dört öğretmen arkadaştık, onlar Can güvenliğinden tayinlerini aldırınca ben de tayini çıkarmak için Sivas’a koştum. Nereye varsam “sen git görevine devam et, biz senin can güvenliğini sağlarız” diyorlardı. Bense: “ Hayır sağlayamazsınız “ diyordum.
Gemerek kaymakamına çok rica ettim, olmaz diyor, İlçe Emniyet müdürüne gidiyorum olmaz diyor. Sivas Vali yardımcısı beni makamına hiç kabul etmiyor. Tek çarem bu, ya can güvenliğinden tayinimi aldıracağım, ya da istifa edeceğim.. Bütün kapılar yüzüme kapanıyor. Ama benim çalışmam lazım ihtiyacım var diyorum…
Bakanlığa ulaşıyorum, görevli arkadaşım “Yozgat’ ta Can güvenliğin var mıymış?” diye yüzüme bakıp gülüyor. Ben de:” Elbette var orası benim memleketim” diyorum. Bana öldürme, darp ve olaylarını soruyorlar. Devlet  ben öldükten sonra mı bana sahip çıkacak diyorum…Gündüz Hocamın yazısını okuyunca bu hatıram aklıma geldi.
Yozgatlı olduğunu öğrendiğimiz o zaman ki Gemerek Savcısı sizin dördünüzü de içeri alacağım deyince seviniyorum :” Alın alın zaten bu …. çocuklar eğitimi zaten hiç hak etmiyorlar” diyorum.
Sonuç ne mi oldu? Çok büyük bir uğraştan sonra Can Güvenliğinden tayinimi Yozgat Merkez Ortaokuluna çıkarıp  dört kahraman Mehmetcik’in eşliğinde  ayrılıyorum Karagöl den…(A.S)