Kalpten kalbe giden yolda anlıyorsak gözlerimizden o büyük sevgimizi, kim söküp atabilir ki bende ki seni, sende ki beni?…
    Üç günlük ömürde mutlu olmak lâzım, tükenmek bize göre değil. Arsızın eline geçmişse divitin ucu, kalbimize batırıp batırıp yazmaya çalıştığı bütün çirkinlikler, sevgi olup boğacaktır hain düşüncelerini. Üzülmüyorum, üzülmek kanıksayamadığım fakat arada takılıp mola verdiğim çirkin bir istasyon en az ben kadar, çünkü bu istasyonda senide beklettim…
    Sultanım, yıllar geçiyor, ömrünün hazin vagonları birer ikişer seni terk ediyor, aldırma! Irgatı olmuşsan sana bahşedilen hayatın ve saçlarını ray bilip ezmişsen yürek lokomotifinde bu bir rastlantı değil, bilakis senin zorlu sınavındır. Ve sınavlardan her zaman geçilmez…
    Tesiri ırak bir iklimin hudutlarında,  menfi ödünlerin matemindesin. Sende inanmamıştın bütün bunlara; itinayla işlediğin, sabrettiğin, düzelir dediğin ama aslında hiç inanmadığın tavizlerine bugün ağlıyorsun, ağlama…
    Nur yüzlüm, ziyan yıllarına koşullu bir mutluluğu bahşeden hilekâra takılıp kalma. Yeterince gecikmedin mi zaten? Bu kaçıncı istasyon, kaçıncı liman? Daha kaçıracağın nen kaldı ki?
    Yaşasana doyasıya ve ulu yüreğine yakışan sevgi dağlarına çıksana. Toplasana kır çiçeklerini, koynuna doldursana kalan yıllarını sımsıcak…
    Biliyor musun pinti yüreklerin insana neler yapacaklarını? Hiç sanmam, bilsen zaten o asil duruşun, bu kadar hezeyan içinde olur muydu? Sen bu kadar döker miydin eskiden de nur tanelerini, bardaktan boşalırcasına bakmaya kıyamadığım gözlerinden?
    Çağrımın gizini anlamalısın artık ve müspet kalan ömrünün son çeyreğini, menfi gözlerde harcamamalısın. Sen yaşamalı, alabildiğine çok sevmelisin ay yüzlüm. Yoksa kalan zamanında perişan olacak ve kâinatın efendisinin bahşettiği güzelim yıllarını da mahvedeceksin…
    Yüreğimi duyuyor musun?... Yüreğinle gel o halde…
    Matemin ciğerime işliyor, itinasız bakışlar canımı sıkıyor ve bütün azalarım, sana hazımsız bakan gözleri yerinden bir çırpıda çıkartmak istiyor. Yalvarırım dik dur, başını öne eğme, nur tanelerinin bir tanesini bile dökme ve sana sunulan bu üç günlük hayatı daha çok sev.
    Çünkü ben sen yaşadıkça seviyorum nefes almayı ve sen durdukça bu yalan dünyada duruyor, efeleniyorum, kartallaşıyor bulutların üstüne çıkıyorum.
    Ne olur nur yüzlüm kanatlarımı kırma…
    Ve ben seni sevdiğim zaman, gözlerimden kalbine açılan bir yol bulurum, o yol ki beni senden bir lahza bile alamaz. Kör karanlıklarımı, aydınlığa çıkartan yolumu daha fazla örseleme ne olur…
    Ana, özlemim var ellerine, muhtaçlığım var simsiyah gözlerine ve öyle çok ihtiyacım var ki sütten beyaz dualarına anlatamam, sinene basman lazım, yatırıp dizine uyutman lazım ana, uyutman…
    Şimdi son kez söylüyorum, matemin yersiz, sil gözlerinin yaşını, çevir gönül sayfanı, bak ne diyor; kalpten kalbe giden yolda anlıyorsak gözlerimizden o büyük sevgimizi, kim söküp atabilir ki bende ki seni, sende ki beni?…
    O kınalı, mübarek ellerinden hasretle öperim ana…
    Sevgiyle…