Düşler peşinde geçen gecelerden, karanlıklardan geçtim de geldim.
     Aydınlığımı  aradığım yollarda, güneşim olmasını beklediğim, ömrümü  koyduğum nice bakir umut, nice bakir sevda “dul” çıktı.
     Gönlümü  koyduğum, kalbimi verdiğim, inandığım, nice göz, gözler “kör” çıktı.
    Kör ettiler gözlerimi, kör ettiler yüreğimi,  acımadılar…
     Karanlıktı, gövdemin gömüklüğü her geçen dakika biraz daha artıyordu. Hız kesmeyen, hız bilmeyen vadilerden aşıyordum, vadiler ki karanlığın koynuna çekiyordu…
     Nice sevdalardan çıkdım da geldim. Nice boynu bükük yalanlardan, nice hüzünlerden, nice asil gözyaşlarından tutundum da geldim. Geldim diyorum duyuyor musun?
Ağladığım, söz söyleyemediğim, başımı eğdiğim, başımı param parça ettiğim, nice, nice idam sehpalarından kurtuldum da geldim…
Aylar sonra, yılar sonra bir lahza görmek için gözlerini sorsalardı  eğer, neleri neleri verirdim…  Sorsalardı eğer “canım, canımı veririm” derdim.
    Yıllar sonraya kovulmuştum gözlerini görmeyi, yıllar sonraya zerdali gözlerine… Ki “o” gözler, “o” zerdali gözler umudumun yangınları, umudumun şimal yıldızlarıydı.
    Yıldızlarımı söndürdün, ışıklarımı küstürdün, kuruttun bütün sevinçlerimi, kül ettin, kül ettin bütün yangınlarımı.
     Yıllar sonra bir gün, bir gece yarısı  ya da gündüz karşılaşmaktı  tek ümidim.
     Bir lahza, bir lahza saçlarına dokunabilme ihtimaliydi yaşatan, bir defa daha görmek ihtimaliydi gözlerini…
     Gözlerin, her vakit içine çeken, her vakit içinde kaybeden, belki hüznü, belki yaşam sebebi, neşesi, belki birçok şeyiydi sensiz yıllarımın… Belki söyleyemediğim bir şeydi…
     Yıllar sonra güneşim ol istemiştim bir lahza… Yine karanlığım oldun, yine canımı yaktın, alacağın olsun, alacağın olsun, alacağın olsun…
     Bir gecenin içinden çıktımda geldim, her şeyimi bıraktım, sevdalarımı, yalnızlıklarımı, bütün sebeplerimi bıraktım da geldim, soyundum da geldim bütün duygularımdan, bütün gururlarımdan, onurlarımdan arındım da geldim.
    Diz büktüm, el kırdım, boyun büktüm, kafamı  kırk bin parçaya böldüm de geldim…
     Yıllar sonra bir lahza görmekti tek “(E)emelim”, tek “(A)arzum” bir daha tutabilmekti bir lahza ellerini.
    Avuç içlerinin terine dokunabilmekti, yine yeniden beraber bir şiirin en orta yerinden okuyabilmekti.
    Okumaktı, yaşamaktı, sevmekti. Yeniden, yine yeniden zerdali gözlerinden, gözyaşlarından öpebilmekti, asılabilmekti. Hüznün riyasından sıyrılabilmekti. Yeniden yaşam demekti yıllar sonra sana gelişim…
     Ölümüm, ölümüm olacağını, karanlığım karanlığım olacağını, en kuytu yalanların yüzüme çarpacağını, bir defa daha hayal kırıklıklarında öleceğimi, ayrılık nidalarıyla kahrolacağımı, sensiz bir kez daha kalacağımı nereden bilirdim? Nereden bilirdim? Nereden bilirdim?
     Not : Ankara İstanbul. İstanbul'a son yarım saat kalası bir otomobilin arka koltuğunda, gökyüzündeki kandillere asılı kalan gözlerimden, yüreğime yansıyan, yüreğimden dilime dokunan duygulardı… Nereden bilirdim nereden bilirdim…