NEFRET; birincil anlamıyla “bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu”, ikincil anlamıyla da “tiksinti” anlamındadır. Bu yönüyle olumsuz bir nitelik taşır.
Peki, insan niçin nefret eder? Başka bir deyişle, insanı nefrete yönelten etkenler nelerdir?.. 
İnsan öncelikle korktuğu şeylerden nefret eder. Çünkü korktuklarının kendine zarar vereceği kaygısındadır. Bu kaynaklı bir nefret, korkunun altında yatan nedenlerin yok edilmesiyle son bulur. Bunun yolu da korkulanla ilgili bilgiye sahip olmaktır.
İnsan kimi zaman kıskançlık duygusuyla nefrete kapılır. Bu, genellikle öz güvenden yoksun ve aşağılık duygusu içindeki kişilerde görülür. Alphonse Daudet, “Nefret zayıfın kızgınlığıdır.” derken bunu anlamak istiyor.  Kendine güvenen, kendi gücünü bilen, kendiyle barışık olan insanlar; başkalarında gördükleri olumlu özelliklerden rahatsızlık duymaz, tersine onlara imrenirler. Burada kişilik ön plana çıkmaktadır.
Nefret ön yargılardan beslenir. Bazı insanlardan nefret ederiz, çünkü onları yeterince tanımamışızdır. Haklarında sağdan soldan duyduklarımızla bilgi sahibiyizdir. Bize nasıl anlatılmışsa öyle tanırız onları. Bazen davranışlarından, bazen giyim kuşamlarından, bazen düşüncelerinden nefret ederiz. Ön yargılarımızın tutsağı olduğumuzdan özgür düşünemeyiz. 
Nefret hoşgörüsüzlerin silahıdır. Hoşgörüden yoksun kişiler kendi gibi olmayanlardan rahatsız olurlar. Çünkü onlar için varsa yoksa kendileridir. Çevrelerinde her kim varsa kendi düşünce, tutum ve davranışlarına uygun olsun isterler.
Nefreti besleyen etkenlerden bir başkası; eşitsizlik, hak, hukuk ve adaletten yoksunluktur. Toplumda kendini ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış, ötekileştirilmiş, hakları çiğnenmiş, adaletsizliğe uğramış, yoksulluk sarmalında bunalmış görenler, buna neden olanlardan nefret ederler. Bundan kurtulmanın yolu açıktır: Hakça paylaşımı ve sosyal adaleti sağlamak.
Nefret ruhun körlüğüdür. Katılaşmış ruhları her tür insancıl duyguya kapalıdır. Nefret duygusuyla yaşayanlar bu nedenle acımasızdırlar. Vurup kırmaktan, yakıp yıkmaktan inanılmaz bir zevk alırlar. Tüm bunlar, hastalıklı ruhlarının dışa yansımasıdır.
Nefreti yok edebilecek en önemli duygu sevgidir. Gandhi’nin dediği gibi, “Nefretin üstesinden yalnızca sevgiyle gelebilirsiniz.” Çünkü sevgi, soylu bir duygudur ve ruh temizliğinin en etkin ilacıdır. Sevgi sayesinde tüm kötü duyguların kökü kazınabilir. 
Çoğu zaman öfke ile nefret birbirine karıştırılır. Birbiriyle ilintili de olsa farklı duygulardır bunlar. Psikolog Şule Öncü, bir yazısında bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Öfke akışkanken nefret kaskatıdır; yayıldığı dokuları da dondurur, katılaştırır. Öfke akuttur, nefret kronik. Öfke ifade edilebilir, anlaşılabilir; nefretse dilini anlayamadığımız dayanılmaz bir gürültü, ruhsal kakafonidir.” Demek ki öfke gelip geçici, nefretse kalıcıdır. Dolayısıyla nefret bu yönüyle öfkeden de tehlikelidir.
Nefreti ortadan kaldırabildiğimiz zaman özlenen bir dünyada yaşayabiliriz ancak. Nikola Tesla’nun şu sözü bu özlemi ne de güzel açıklıyor: “Eğer nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi tüm dünyayı aydınlatabilirdi.”
Herkese nefretten uzak bir yaşam dileğiyle…