TÜRK Millet milli ve manevi değerlere o kadar saygılıdır ki, kendince yöntemler geliştirerek kutsal değerlere saygıda kusur etmemiştir.
Örneğin Peygamber Efendimiz Hz Muhammet Mustafa’nın “Muhammed” adını direkt olarak vermemiş, Mehmet, Mahmut, Ahmet olarak adlandırmışlardır. Son yıllarda bu isimin yaygınlaşması ise, bilinçsizlikten kaynaklanmaktadır.
Geçmişten bir hikaye ile bu konuyu örneklendirmekte fayda var.
Padişahın birinin hiç çocuğu olmamış. Bir gün Vezirini çağırır, ondan çocuklarını saray bahçesine getirmesini ve bundan sonra çocukların yakınında olmasını ister. Bu şekilde çocuk özlemini gidermeye çalışır.
Vezir de “hayhay Efendim” diyerek bu isteği yerine getirir. Oğulları Mehmet ile Muhammed sarayın bahçesinde keyifle oynar, zaman zaman Padişahın verdiği oyuncak ve hediyelerle neşelenirler.
Padişah her ikisini de çok sever, onlarla hoşça vakit geçirirler.
Bir gün Padişah çocuklara seslenirken, Mehmet buraya gel, Mehmet’in kardeşine de, filanca vezirin oğlu sende gel diyerek yanına çağırır.
Peygamber Efendimizin adını taşıyan çocuk bu ünlemeye çok şaşırır.
Akşam babası eve geldiğinde dayanamaz anlatır; “Baba bugün bana Padişahımız Vezirin oğlu buraya gel dedi.”
Vezir de şaşırır, 'inşallah bir haylazlık yapıp Padişahı üzmediniz, yoksa koca Padişah durup dururken neden öyle desin?' diyerek çocuklarını uyarmayı ihmal etmez.
Ertesi günü Padişahın huzuruna giden Vezir, gerekli raporları verdikten sonra, Padişaha, “çocuklardan bir şikayetiniz var mı Devletlim?” der.
Padişah da memnuniyetini dile getirir, ikisini de çok sevdiğini söyler.
“Efendim, dün Muhammed’e Vezirin oğlu buraya gel demişsiniz, o da şaşırmış, kardeşimi Mehmet diye çağırdı, bana filanca vezirin oğlu sende gel dedi, benim adımı söylemedi…!
Padişah; 'ha şu mesele, hayır evladım, her ikisi de çok terbiyeli çocuklar, Her zaman abdestli olduğum için adıyla hitap ediyordum, o an için abdestli olmadığımdan, babasının adıyla çağırmak zorunda kaldım. Ne de olsa, Muhammed adı, Alemlerin efendisine aittir.''
Ülkemize gelen Iraklı, Suriyeli, Afganistanlı her ailede Muhammed adına sıkça rastlamaktayız, ne var ki, Ahmet, Mahmut, Mehmet yetiştirmek her millete has bir şey değil. Bizim Mehmetlerimiz Asırlardır esareti, kabul etmediği içindir ki, Anadolu Türk’ün yurdu olmuştur. Şanlı tarihimizin her bir sayfası kutlu zaferlerle doludur. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın önemini çocuklarımıza çok iyi anlatmalıyız, Cumhuriyetin hangi şartlar altında, ne büyük zorluklarla kurulduğunu tekrar tekrar hatırlatmalıyız. 1918 yılında İstanbul hükumeti tarafından imzalanan “Sevr Analaşması” sonrasındaki haritaya iyi bakmalıyız.
Bugün İslam coğrafyasına baktığımızda, savaşlar, adaletsiz hukusuz yönetimler nedeniyle kan ve gözyaşı hakim. Etrafımızda cereyan eden bu acılardan ders çıkarıp, Türk İslam Ülküsüyle yoğrulan ecdadımızı saygı ve hürmetle yad ederek, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş değerlerinin ne büyük bir nimet olduğunu idrak etmeliyiz.
Hürriyetimizi borçlu olduğumuz, Ordumuzun Muzaffer kumandanları, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, paşasından erine varana kadar saygı ve minnetle yad etmeliyiz.
Unutmayın ki; Komutansız Ordu, Ordusuz Millet olunmaz…!
Türk milletinin ordusu Mehmetçik…!
Mehmet; senin deden, benim babam, diğerinin kardeşidir. İşte bu yüzden Türk milleti İslam Dünyasının hamisidir.
Başta din adamlarımız olmak üzere, özellikle yakın tarih kitaplarını iyi okumalı, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı hangi şartlarda kimlerin fedakarlığıyla zafere ulaşmış iyi bilmeli. Bugün minberde, kürsülerde hutbe okurken bu değerlerimize ALLAH’IN rahmetini esirgememeli.
Biz Mehmetlerin torunlarıyız, Hz Muhammed’in Ümmetiyiz.
26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustosta bayrama dönüşmüştür.
Biz Türkiye Cumhuriyeti Ülkesiyiz. Yaşasın Türk Milleti, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.