Seni senle yaşamak varken, beni sensiz koyan o kalbine lanet olsun. Seni senle yaşamak varken, beni sensiz yaşamaya mahkûm eden o kalbine lanet olsun…
    Seni senle yaşamak varken, beni sana yasak eden o kalbine lanet olsun…
    Seni sevme suçunu işledim, geceler boyunca dönersin diye bekledim, beni sana yasak, yüreğimi yüreğine uzak eden kimdi? Bilemedim…
    Adım  çıkmış aşığa, yazım dönmüş kışa, içimden seni alan o kalbine lanet olsun…
    İçim dışım ezil ha ezil, her günüm rezil, saçıma akları, gözüme yaşları reva gören o kalbine lanet olsun…
Çekerimde bitmez dumanım, tüterde tüter efkârım, ciğerlerimde şerha şerha yara açan, o taş kalbine lanet olsun…
    Gözlerini görmeseydim, seni hiç bilmeseydim, böyle delicesine sever miydim? Gönlümün telaşına ateş düşüren neydi? Bilemedim…
    Çocuk üşüdüm bilesin, yandım, bittim, küle döndüm, poyrazın içinde gurbet gurbet gezdim. Yüreğimi tükettim, gençliğimi bilemedim, ben beni yitirdim. Sana olan sevgimi bilmeyen, beni sana mecnun eyleyen, o yıkılası kalbine lanet olsun…
    Taş  düşer, gün geçer, toprak senide içinde ezer. O güzelliği sana veren kimdi? Kibirin, dikliğin, hal bilmez deliliğin, ayaklarının yere değmezliği, insanlık bilmezliğin taş kalbindendi, o kalbini bana ulaşılmaz eden sana lanet olsun…
    Uyurda uyur Ankara, ben beni sana anlata anlata, içimde bir tükenmedi yara. Gözlerimi sana uykusuz kılan kimdi? Bütün şehir uyurken, sabahın dördünde aklımı perişan, fikrimi kaçıran acı neydi? Bilemedim…
    Seni senle yaşamak varken, beni sana uzak eden o kalbine lanet olsun. Seni senle yaşamak varken, seni sensiz yaşamaya mahkûm eden o kalbine lanet olsun. Seni senle yaşamak varken, beni sana yasak eden, o kalbine lanet olsun.
    Sus! Bütün bunlara kader deme! İçinden geçenleri sakın söyleme! Ben bendeki sevgine, ben bendeki gözlerine ve yalan bütün sözlerine yitirmişim sendeki beni.
    Ömrümü, bütün şiirlerimi, öykülerimi yani servetimi senle yaşamak varken, her şeyimi öksüz koyan o alçak kalbine lanet olsun…
BENİM YEŞİLİM DOĞUM
GÜNÜN KUTLU OLSUN
    Merhaba sevgilim;
    Sonsuz bir yolun başında seninle karşılaşmak okul yıllarıma denk düştü. Seninle karşılaşmak, aşkın bütün satır aralarına kül olmak, toprağa düşen ilk cemre gibi daha on beşimde kalbime düştü  ve ben gözlerine kül oldum sevgilim.
    Artık bütün elalarım yeşil, bütün karalarım çayır çimen. Bugün beş aralık sevgilim, bugün doğum günün ve bugün seninle yarınlarım daha aydınlık. İçimden geçenleri bir kâğıt aklığına dökememenin verdiği ıstırabı bilemezsin sevgilim…
    Oysaki sana neler yazmak geçiyor içimden, oysaki ne çok söylenecek söz var ama hepsi benden çok adım ötedeler. Birini yakalıyorum, diğeri kaçıyor.
    Durun! Biraz bekleyin, beni ona kul eyleyin diyorum ama nafile… Beklemiyor hiçbir sözcük beni. Bende yakaladıklarımla gözlerine, o güzel sözlerine, mert yüzüne bir şeyler söylemek istiyorum. Bil ki sevgilim seni çok seviyorum…
    Masum yıllarımın en büyük aşkı
    Ezgilerimin gerçek tadı
    Razıyım bir gül yeter
    Tadımda tuzumda sende saklı…
    Sensiz ben neylerim bu dünyayı? Nasıl katlanırım bütün bu acılara? Sen olmadan gülmeler mi olur?
    Sen olmadan sevmeler mi olur? Ben sana adamışım şu gençliğimi, bir sana teslim etmişim bütün gülüşlerimi ve masum sevmelerimi. Sen tutmadan ellerimden ve sen bakmadan gözlerimden yaşam mı olur?
    Sen görebildiğim tek aydınlık yüzüm ve sen görebildiğim tek sevgim, yaşam sebebimsin. Doğumun belki de en güzel servetim, belki de tanrının en büyük hediyesi bana o yeşil gözlerin. Ne olur onları benden alma.
    Doğum günün kutlu olsun sevdiğim. Bilmelisin ki sen ilk ve son sevdiğim, tek bildiğim ezberimsin.
    Seni seviyorum.