GÖZLERİMİ zor bela açabilmiştim. Ayağımın üzerine doğruldum. Tepeden bir ışık süzülüyordu ama  bir yıldız gibi  uzaktı. Ne kadar zamandır buradayım bilmiyordum. Aklımdaki son hatıra kardeşlerimle koyun otlattığımız anlardı.
Gördüğü düşü anlatmakla başlar bazen insanın yolculuğu ve bir başka düşle son bulur. Düşlerinde yıldız gören kuyuya düşer, kuyu gören yıldıza ulaşır. Kimini kurt yer, kimi köle olarak satılır, kimi vezir kimi rezil olur. Herşey öncelikle düşlerde başlar. 
Kuyunun dibinde su arayanın kovasına bir delikanlı takılır, kovayı sarkıtan sevinçlidir, çok altın kazandırır bu genç esir pazarında ve muradı olan altına kavuşur. Neye vesile olduğunu bilmez. Genci alan vezir de bilmez işin aslını, o da dinç bir hizmetçiye kavuştuğu için mutludur. Evin hanımının muradı da olmuştur, yakışıklı bir beden vardır herşeyin tıknaz olduğu bu zengin evde. Ya herşeyin sahibinin muradı nedir  bu kuyuda, şu esir pazarında ve şu zengin malikanede?
Yusuf kuyuda su, pazarda altın, evde ihtiras, Yusuf kuyuya atılmış bir yıldız, zindana kilitlenmiş bir düştür. Bütün mahkumların kilidi birgün açılır, erken ya da geç. Yusuf anahtardır. Yusuf kıtlığın habercisi bolluğun müjdesidir. Cümle alemi kör edip tek bir gözü açandır. Yusuf nefse atılan kırbaçtır, o kırbaç kendi gömleğini parçalar. 
Yusuf makam değil nertebedir. Yusuf zenginlik değil kanaattır. Yusuf intikam değil tecellidir. Yusuf ihtişam değil zerafettir. Yusuf bencillik değil tevazudur. Yusuf olmak sonsuza kadar kuyuda kalmak ve buna şükretmektir. 
Kuyu bir makam, zindan bir cennet bahçesi ama saray esarettir. Muhterisin sarayı  bir kuyu kadar dar, bilgeliğin kuyusu saray kadar geniştir. Dizlerini yalnız yaratanın karşısında büküp rüku edenin samimiyeti gerçektir, yaratılanın karşısında eğilen dalkavuğun düşüne şeytan konuk olur ve ancak bir ahmak inanır bir dalkavuğun düşüne, sözüne, masalına. 
Gecenin bir yarısı kuyudan yıldızlar görünür, cılız inekler semiz inekleri yer... 
En doğrusunu Allah bilir.