ÇEVREME şöyle bir bakıyorum da birbiriyle küs bir sürü insana rastlıyorum. Bırakın arkadaşlıklar arasındaki küslüklere, aynı aileden olanlar arasında da yaygın bir durum bu.

Kimi zaman incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle birbirimize küstüğümüz oluyor. Bunların bazıları çok kısa sürede sonlanıyor; bazıları yıllar alıyor, hatta yaşam boyu sürüyor.

Keşke küslüklerimiz çocuklarınki gibi olsa. Hani şöyle bir gün, bir saat, hatta kimi zaman bir dakika süren türden. Anımsayalım çocukluk günlerimizi. Bir anlaşmazlık nedeniyle birbirimize küser; orta parmağımızı işaret parmağımızın üstüne koyup küstüğümüz kişiye uzatarak, “Küstüm!” derdik. O da üst üste duran parmaklarımızı birbirinden ayırarak küslüğümüzü onaylardı. Ama daha bir iki dakika geçmeden barışırdık. Çünkü yüreklerimiz tertemizdi. Sevgi doluyduk. Kin tutmazdık. İçten pazarlıklı ve hesap kitap peşinde değildik. İçimiz dışımız birdi. Arkadaşlık duygularımız her şeyin üzerindeydi. Tepkilerimiz saman alevi gibi anlık ve geçiciydi. Tüm bunları sağlayansa o çocuksu saflığımızdı. Ya yetişkinler?..

Yetişkinlerin küslükleri çok daha katıdır. Ön yargılara dayalıdır. Öfkeyle, nefretle, kıskançlıkla, inatla  beslenir. Çıkar ilişkilerinin tutsağıdır. Çoğunlukla içi boştur, dayanaktan yoksundur. Bazıları, “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok.” türündendir. Basit ve tutarsız bahanelere dayalıdır. Anlamsızdır.

Kimi zaman sevdiklerimize küseriz. Genellikle kısa sürer bu tür küslükler. Çünkü sevgi, küslüğü ortadan kaldırır. Böyle küslükler beni pek ürkütmez. Ancak çıkara, hesap kitaba dayalı küslükler çok sorunludur. Böyle küslükler katlana katlana yaşam boyu sürebilir. Zaman zaman kavgalara, hatta daha olumsuz durumlara yol açar. Bu tür küslüklerden korkarım.

Özellikle dini bayramlar bir fırsattır küskünler için. Böyle özel günler insanların birbirleriyle kaynaşmasını sağlar, küslükleri büyük oranda ortadan kaldırır. Ne yazık ki bu güzelim günlerde bile küslüklerini inatla sürdürenler vardır. Bunlarınki kemikleşmiş bir küslüktür.

Yarın kime, ne olacağı bilinmez. Bir bakarsınız küs olduğunuz bir yakınınız bu dünyaya veda eder. Aynı şey bizim de başımıza gelebilir. Şimdi bir düşününüz lütfen. Diyelim ki kardeşinizle küssünüz, onunla yıllarca görüşmediniz. Bir gün onun ölüm haberini aldınız. Ne hissedersiniz o zaman? Yaşadığınız küslükten rahatsız olmaz, pişmanlık duymaz mısınız? Bu rahatsızlığı ve pişmanlığı yaşam boyu çekmez misiniz? Bunun sizde yarattığı sarsıntıdan kurtulabilir misiniz?..

Aklı olan kişi, hiç olmazsa kendi mutluluğunu düşünerek küslükten uzak durmalıdır. Böylece kendini olası bir pişmanlık sarmalından kurtarmış olur. Bence birine küsmek, kendine küsmek demektir. Kişi, küserek kendini yalnızlaştırır; gelecekteki üzüntülerine, pişmanlıklarına olumsuz bir zemin hazırlar.

Konuyla ilgili bize düşen ilk görev küslükten uzak durmaktır. Eğer birilerine küsseniz gelin, yıllar öncesinin o saf çocukluğuna dönün. Haklı, haksız oluşunuzu; gururu, öfkeyi bir yana bırakın. Uzatın elinizi küs olduklarınıza. Karşılık bulursa ne güzel, bulmazsa ne keder! En azından vicdanınızı rahatlatmış olursunuz.

Bize düşen ikinci görev küsleri barıştırmaktır. Başarılı olalım ya da olmayalım, ısrarla sürdürmeliyiz bu tutumumuzu. Bu insancıl bir görevdir ve başaranı mutlu kılar. Niçin kendimizi böyle bir mutluluktan yoksun bırakalım ki?..

Mevlana’nın deyişiyle; “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.”