Yozgat'ın belki de tek sayılabilecek müzik okulu zafer bülent Gitar Okulu, kapılarını İleri Gazetesine açtı. Yozgat'ın yetiştirdiği değerli sanatçılardan Zafer Bülent, müziğe ve gitara dair bilinmeyenleri usta gözüyle anlattı. Yozgat'a müziği sevdiren Bülent, ilçelerde açtığı şubelerle her yere ulaşmaya çalışıyor.
    Gazetemizin müziğe ve Yozgat'taki müzik yapısına dair sorularını yanıtlayan Zafer Bülent, Yozgat'ta gitar sanatına dair cevherleri bulup çıkarıyor. Usta sanatçı ile kısa sürede gitarist olan küçük yetenekler, Yozgat'ın müzik geleceğine hitap ediyor”
Gitar çalmanın ödülü nedir?
    Yaşınıza, sosyal yapınıza, seçimlerinize göre ödül çeşitleri ayrı ayrı… İnsanoğlunda ödül, neyi/neleri sevmesiyle şekil buluyor. Tüm alanlarda da genel karnemiz budur. Ne için yazarız? Niçin konuşuruz? Neden sustuk?  İstek ve tutumlarımız amaçlanışımızla bağlantılı olan şeyler. E gizli açık bi yığın niyet deposu insanoğlu. Kimi ödüllere de bu nedenle gizli sahip olunur, gizli tadına varılır. Ortalama cevabı bu… Aslında bu soru gitar üzerinden cevap bulsa dahi, ödüllenme arzumuz, tüm uğraşlarımızda ne hikmeti kapsıyorsa, sanat diyerek ulaşmak istediğimiz nimetler de kişide bu doğrultuda kazanım oluyor. Sevmek meziyetimiz kimimizde öyle özel hamleler doğuruyor ki, yüründükçe sanatçı olmanızdan gayrı bir ödülü yok bu işin. Kısaca hava atmaktan, hava almaya kadar değişik sonuçlarla iç içe yürümekteyiz. Bir nefes alabilmek için de olabilir...
Meziyetlerimizle hava mı atıyoruz o zaman?
    Kimimiz böyle de yaparız baştan. Evet, aşamalarda olan şeylerden biri bu… Sonrasında şu da var: Meziyetlerimizi iddialı biçimde sunarız. “işini iyi yapan adam” olma vasıfları buralardan gelişme gösterir elbette. Sonra… Sonra saygıyı öğreniriz, cahilane tutumlarımız azalır, sevdiğimiz şeyler derecelerine kadar değişir. Tutum ve davranışlarımız cahillikten tümüyle uzaklaştığında da aydınlanırız. Ve artık sanat, aydınlığın tecellisi olup kuşaklar üzerinde etkisini yaşar.
    Bu kişisel tespitlerim tabi ki beni bağlamaktan yola çıkarak, duygudaşlarla buluşabileceğimiz ortak tanım noktasına kadar uzanıyordur.
Diyelim ki, sanattan payeler alabilmenin yolculuğu, aşamalar şeklinde bu durakların etkisini yaşayıp-yaşatmayla yapılabiliyorsa, Yozgat'ta gitar çalmaya istekli talebelerin bundan haberli olması nasıl bir eğitimle ortaya konulacak?
    Böyle bir haber iddiası yok gitar ya da benzer kursların… Olması lüzumsuzluk olur zaten. Söz konusu Yozgat olsun-olmasın, hiçbir yerde izahın böylesi, gitara yeni başlamayı düşünenlere bildirge kabilinde duyurulmalıdır diye saçma bir şart olamaz. Eğer bir talebenin bunu öğrenmesi gerekecekse, süreç içersinde kendisinin sonradan fark edişiyle bu bir önem arzeder. Bu yönde de sorular sorarsa elimizden geldiği nispette ön-ayak oluyoruzdur zaten. Konu hakkında bu serüveni bilmekle gitara başlanılır diye kimsenin iddiası yok bildiğim kadarıyla. Yine de bu tür açıklamalar doğal olarak buralardan okunabilir.
    Bu da söz konusu işin basit bir iş olmadığını anlamamıza kâfi gelir zaten.
    Çünkü sanatın bize katkısından faydalanabilmemiz, amaçlanışımızla gerçekleşecektir. Hepimizde durum bu…
Neden zafer bülent gitar okulu?
    Farklı öğretme-eğitme modellerinin sadece o mekânda gerçekleşmesi orayı okul yapar. Dershane anlayışını, muhtelif kursların aynı model eğitimlerini değişik yerlerde uygulayan kurumlar aslen okul değildirler; okul der geçeriz ama… Okul olabilmesi için gerek öğretme tekniğine yönelik orijinal farklılıklar getirmemiz, gerek öğrenilecek şey üzerinden yola çıkarak daha önem arz eden amaçları tayin edebilip bunlara yakınlaşmamız şarttır. Günümüzde Milli Eğitim'e bağlı okullar yoktur. Bu Milli Eğitim Okuluna bağlı dershaneler(!) vardır. Gösterilenlerden gördüğümüz bu… Başka bir örnekle, okulu okul yapan ölçü “insanı” ele alış biçimimizdeki anlayıştır. Yale derken, Harvard derken, değişik bir ekolden söz etmekte olduğumuz için okul dememizin şartı doğmaktadır. Üniversitelerimizin dahi okul olmadıkları, aslen bunların, birden hemen kestiremediğimiz bir başka okulun uzantıları kabilinde birer dershaneden mütevellit oldukları gözlerimiz önündedir; zira sanat, insanlara duymaları gerekeni söyler.
    Okullar kavramı hususunda aynı nitelendirmeye uğramamamız için farklılıklarımızdan birine değinmek zorundayım. Dünyada ilk kez ve hal-i hazırda sağ elde 3 parmak (a-m-i) tekniğini, tüm sololarda düzenli kullanan öğrenciler, sadece bizim okulumuzun bu özel formuyla başaran öğrencilerimiz olmuştur. Gitar soloda bunu düzensiz olarak dahi kullanabilen başka bi eğitimin öğrencisi yoktur. Bu edinimin gitar çalmada çok avantajları vardır, ancak bu detayları uzunca konuşmak bu noktada sıkıcı olur. Kısaca gitar soloda yüksek hızlara ulaşmaktan ele alın da 2,3 gitarın sesini tek gitardan sunmaya kadar bir zenginliği vardır bu teknik uygulamaların. Videolarımızın takibi bu tekniğimizi kanıtlar.
Yozgat'a içeriden dışarıdan bakanlar, açıkça söylemeseler de, Yozgat'ta sanat faaliyetlerinin yeterli olmadığı kanaatindeler. Bu durum gençlerimizin ya da sanat'la ilgili faaliyet gösterenlerin umutları üzerinde nasıl bir etki bırakıyor. Ciddi bir yakınma yok; ama bir yakınma varmış gibi de görüşler atılıyor ortaya. Bu tespitler doğru mu sizce?
    İstanbul'a ve diğer Büyükşehirlere baktığımızda neyi görüyoruz ki!? Şahsen ben, benzer vaziyetin, tüm dünyada da bu konumda sorgulandığını görüyorum. Şu sözü anladığımızı iddia ediyoruz değil mi: “Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Bu sözü (sadece) kullanarak kendilerine maksat arayan bi yığın ekip tanırım; ben işin bu noktasından da bakmıyorum. Bu sözün daha önemli bir açılımı olduğunu düşündüğüm yanı şu: Toplumların iktisat bağımsızlıkları önemlidir; sanat üretimleri ise bu yükümlülükten dolayı 2.önemdedir. İktisadi bağımsızlığı kendi kaderinden kovalamış toplumların sanat üretimi diye sözünü ettikleri şey, aslında kültürlerinin üzerindeki baskın erozyondur. Üretmeyen toplumlarda diyelim ki  (kesinlikle geçici olduğu bilinen) lüksü de aşan finans kullanımları, güya sanat üretimleri var gösterilebilir. Bu durumda hayat damarlarının tümünün var olduğuna şartlanırsınız. Ama damarlar çalışmaz. Üretimi sana/kendimize ait olmayan kana dolaşım zenginliği sağlayan damarların hangi birinden yola çıkarsak çıkalım kalbe ulaşamayız. Kalp yok kabilindedir. Var gibi bilinse de, bu hal, pompalanacak olanı pompalayan, tutsaklığı kanıksatan kültürün merkezileşmiş üssü şeklinde çalışanıdır; üretimden kastedilen bu olmamalıdır bence. Bu esastan baktığımızda İstanbul, çapına rağmen ne kadar üretemiyor ise, Yozgat da kendi ufukları dahilinde değerlendirilmeli gibime geliyor. Sanat ve sanatçı muhatabını bulamıyormuş Yozgat'ta… Daha neler! Sanki Tokyo'da buldu öyle mi?  Bu gün kocaman Dünyamız muhatabını arıyor; dünyanın her yerinde arıyor… Tüm alanlarda arıyor muhatabını… Yozgat'taki sanatçılar da ilgi arıyorlarmış… Hatalı serzeniş. Bensem de… E normal bir durum… Başarısızlıklarımızı böylece örtemeyiz. Sanatçı, muhatabını bulamayacak olsa bunları ne demeye yazar-okuruz ki. Az dahi olsa, nasibi kadar olur; yine de sanatın ilgilileri her yerde az-çok olur. Şahsen ben böyle bir tespitten yanayım. Başarısızlıklarımızın sebebine Yozgat gösteriledursun; aslında Yozgat'ın başaramamış hallerine sebep biz olmuş olmayalım!
Kendimizi suçlayarak bu sorun'un içinden çıkalım mı demek istiyorsunuz?
    Kendimizi gereğinden ziyade suçlayalım demiyorum.  Yozgat'ı tüm dünyada yürünen yürüyüşten bağımsız gibi değerlendirerek, bu bakışla eleştiriler getiriyorsak; işin hikmetini genel yapıdan sanki bağımsızmış gibi düşünüp, böylesi tespitlerle suç işlemiş oluruz diyorum.
Sanat vb. ticari kaygılar olsun, Yozgat'ın göçe zorlayıcı bir kimliği yok mudur?
    Müzisyence bir cevap şu: İki şarkı çalabilip öğretemediğime Yozgat'ı sebep göstermekte ne kadar doğru olabilirim. Ancak bu temelden sonra nitelikli bir orkestra arayışıma gerek doğarsa Yozgat'ı küçültmeye kalkmadan Yozgat'tan ayrılmamızın neresi çirkin peki! Bunu makul bir tutumun örneği şeklinde söylüyorum; benim böyle bir planım var demiyorum. Yer neresi olursa olsun iki şarkıyı doğru çalmanın kolay olmadığını ama bunun her yerde mümkün olabileceğini söylüyorum. Doğada kanun olarak zorluk ve kolaylıkların her noktada nispi yönde birbirini dengelediğine inanırım. Buradan çıkış alarak söyledim demek istedim.
Sanat Merkezi, Alışveriş Merkezi, Moda Merkezi, vb. tabirlerle bir şeylerin merkez adres gösterilerek insanda bilincin dumura uğratıldığını söylüyorsunuz. Bu, ne ölçüde yanlış bi şey?
    Kapanmaya doğru giden bir çağı ölçü alırsak, bu söylemin ne biçim bi yanlış olduğunu kolayca görürüz. Böyle sloganlarla vaziyetin sorumluluğunu üzerimize almaya kolayca hevesleniyor olmamız dahi bizi derhal düşündürmeli, de mi? Her şey gibi sanatın da, kârın da zararın da, bilimin de, davranışlarımızın da, doğrunun-yanlışın da ve böylece düşünme ve duygularımızın da bir kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kaynağın var olduğunu söylüyorsak bunun bir merkezi olduğunu da söyleyiveririz. Alışverişin merkezi olabilir diyelim. Müşteri neyi vererek neler alacağını bilir. Müşterilerine avantajlar sunan  -bu dalda merkezlik iddiası güdebilir diyelim. Kısaca ücret ödeyip öğrenim de alınabilinir, bilgi de alınabilinir. Ücret karşılığında limon alabiliriz. Limon bir eğitimin ürünüdür ama!  Uygun toprak, nemli-sıcak iklimlerle birlikte öyle bir eğitim sunar ki; limonun ortaya bir ürün halinde çıkması için (bildik-bilmedik) çok özel koşullar sağlanmıştır böylece... Bu şartlar bir yere ait has şartlardır. İşte, marketten bu alışveriş merkezlerinden, bu koşulları para da teklif etseniz satın alamazsınız. Fidesini satın alsanız ağaç yapamazsınız karasal Yozgat toprağında… Ağaç yapsanız da bu bodur ağaçımsıdan asla limon alamazsınız. Eğer alabilen varsa, muz örneğiyle diyeceğimizi bitirmiş oluruz. Kısaca paranın ve bohem saltanatların itişiyle bu özel koşulları hiçbirimiz merkezleyemeyiz. Peki, biz nelerimizi vermeye kalkışarak ne almak istediğimizi bilebildik mi şimdi! Sanatın alınır satılır bi şey olduğunu hangimiz iddia edebilecek? Ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir şeyin  -belki üretimini alıp satabiliriz. Peki ya bu üretim şartlarını ciro edebilir miyiz sevdiğimize bile olsa! İnsan eğitiminde olduğu gibi, bu noktada da sanat ve manevi değerlerin merkeziyim diyemiyoruz; ben diyemiyorum mesela, diyen beri gelsin. Sonuç olarak tüm değerler gibi her şeyin bir kaynağı olduğuna; sanatın da bilginin de bir kaynağı olduğuna; kaynağı olan şeylerin merkezi de olabileceğine göre… Sanat için merkez göstermek zorunda bırakılırsak; her zaman hatırlayalım ki sanatın merkezi insanın kendidir. Kendine önem vermeyenden insan diye bahsedilmesine kim razı olabilmiş ki. Kendine önem vermeyen, sanatının gücünü kaynağından alamamış olur. Oysaki buralara bile geldiğini düşündüğü şey tam bir aldatmaca olsa gerek
Yozgat'ta bağlama öğrenmek revaçtadır demiş olsak, bu ne kadar isabetli olur. Bu dersleri veriyor musunuz?
    Bunu tam olarak cevaplayamam. Yine de kesin olmasa da bir kanaat oluşuyor ister istemez. Kanaatim şu ki, toplumumuzda bilindiği üzere bir sayıda değildir bu talep. Gitara ağırlık hemen her yerdeki gibi ilk sırayı alıyor. Bu sıralama doğru ama. Bağlama üzerine bir bilgim olmadığından bu dersleri programa almayı düşünmedim bile hiç. Yalnız şu var ki, geride bıraktığımız yaz döneminde, konservatuara hazırlama programı yürüttük. Bunun için Eskişehir'den gelen piyano ve şan öğretmeni arkadaşım yanımızda 2 ay kadar kaldı. Bu kurslar için başlangıçta sayı üzerinden beklentimiz yoktu ancak kendiliğinden oluşan talepler belli bi sayıyı geçmedi gene de.
Zafer Bülent gitar okulunun öğrenci sayısı nedir?           
    Okulumuzun eğitiminden özel olarak yararlanan talebe sayısı zaman zaman değişmekle birlikte şu ara 20'nin üzerinde seyrediyor. Bu sayıya ek olarak; bütçesini Yozgat Valiliğinin desteklediği Sosyal Hizmetler Çocuk Yuvasından 12 öğrencinin; yine aynı destekle-  Yozgat Belediyesinin Hayri İnal Konağındaki çalışmalarından yararlandırılmak maksadıyla 30 kadar öğrencinin gitar eğitimlerini üstlenmiş durumdayız. Hayri İnal Konağındaki bu sayı, geçen yılda olduğu gibi 50 ye ulaşacak görünüyor. Ayrıca yine geçen yıl Üniversitedeki 20 öğrencimin bir kısmına üst seviye dersleriyle ayrı bir programı kendi gitar okulumuzda başlattık.
    Bu anlatımla gitar derslerimiz mali yönden iyi gibi bir intiba veriyorsa da, bu hizmetler oldukça mütevazı rakamlarla sağlandığından madde kazanımı yönünden ümitlerimizin sonuçlarına ulaşmış değiliz.
Son olarak metodunuz hakkında bilgi verebilir misiniz?
    O halde bu, özet bir bilgi olsun metodumuz hakkında.
    1-Soloda 3 parmak tekniği (düzenli a m i)
    2- a) Sağ el başparmağın(P) üst gövdeye ve en üst tele dayanmayarak, solo anında dahi her an bas vuruşlara hazır olması…
    b)Böylelikle en alt telden en üst tele kadar sürebilecek solo trafiğinde en son tel ve perdelere kadar kesintisiz 3 parmak kullanabilme avantajı
    3-Genel tercihimize göre ilk derslerde gitarın coğrafya ve tarihçesini tanıtmak, akort nasıl yapılırın bilgilerini vermek, gitar üzerinde ilk anda kullanmadığımız noktaların nota değerlendirmelerine girmek gibi heyecanımızı kazıyıp küreyen vakitsiz bilgilerle oyalanmak yerine; önce karnımızı doyurmak; yemeğin önce tadı, sonra adı; daha sonra da (sorulduğu zaman) mutfaktaki hazırlık ve yapılma aşamaları hakkındaki bilgileri içeren armonik kurguyu öğrenmeyi esas edinmek… Çünkü eğitimsiz yapılarda ruha ulaşım mideden geçer. Kontrolsüz açlığın mide problemi yüzünden ruha ulaşmak engellerle doludur. Böylesine bir açlıkta ruhun hemen beslenmesi acemiler düzeyinde gerçekleşmez. Gerçekleşebilse dahi, çoğu öğrencilerin, ruhlarını fark edip bundan istifade edebilmeleri  -icralarında ruhunu ortaya koyabilenlere nazaran-  her zaman geri planda kalır.
    Zafer Bülent Gitar Okulu Sinema Caddesi Çelikkayalar Apartmanı  B.Blok No:7adresinde hizmet veriyor.
Editör: TE Bilişim