Rüşvet ve Yolsuzluk 

“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Rad, 13/11)
Toplum kendi üzerine düşen vazifeyi yerine getirmedikçe Allah (c.c.) o toplum hakkındaki hükmü değiştirmeyecektir.
Toplum rüşvet toplumu olursa, toplumda meydana gelen adaletsizliklerden şikâyet etmek hakkımız olabilir mi?
Toplum kendi yanlışını doğru ve meşru görürse yanlışlardan dönme imkânını elde edebilir mi?
Toplum yolsuzluklarla mücadele etmek yerine yolsuzlukları hayat tarzı haline getirirse ve bu durumdan dolayı toplumda huzursuzluklar meydana gelirse şikayetçi olmak çözüm getirebilir mi?
 “Bizim yanlışımız doğru, bizim gayri meşru işimiz meşrudur” anlayışı Müslüman’ın yaşam tarzı değildir.
Başkasından şikâyetçi olmak doğru bir davranış modeli değildir. Öğrenci isem ben kopya çekmeyeceğim. İmtihana girmiş isem hakkımla o imtihanda başarılı olmak için çaba göstereceğim. İşe girme ihtiyacını hissetmişsem haramdan olandan değil helalinden olana yönelmeye çalışacağım. İfade ettiğim bu hususları dinleyen kardeşlerim! Akla şu gelebilir: Ben yapmazsam başkası yapacak. Benim yerime başkası işe girecek. Başkası daha çok kazanacak. Biz hep güçsüz olacak, diğerleri ise hep güçlü olacak. Bu sözler bir Müslüman tarafından bir gerekçe olarak ortaya konmamalı ve bu gerekçeler mazeret gösterilerek hiçbir gayri meşru iş meşru hale getirilmemelidir.
Nefsimizin bize verdiği vesveselere aldanmamak gerek. Çünkü Rabbimiz niyetlerimizi en iyi bilendir ve bize bizden daha yakındır. 

Çocuklara Hadisli 
hikayeler
“Palto”

Çoban Ahmet Dayı, dert küpüydü. Korkunç yıllarda çok şeyini yitirmişti. Karısı ölmüş, oğlu da kaybolmuştu. Şehirdeki işini de kaybedince bir köyde çobanlık yapmaya başlamıştı.
Bir gün, yol kenarında koyunlarını otlatırken hasta bir genci şehre götürdüklerini gördü. Anlaşılan zavallı genç kendisinden de fakirdi. İncecik bir ceketin içinde titreyip duruyordu. Çoban Ahmet Dayı, yıllardır üstünden çıkarmadığı paltosunu hasta delikanlıya giydirdi. 
Hastane koridorunda muayene olmak için iki büklüm bekleyen hasta genç, birinin “Baba!” diye kendisine dokunduğunu hissedince şaşırdı. Başını kaldırıp baktı. Karşısındaki delikanlıyı tanıyamadı. Ona “Baba!” diye seslenen delikanlı da şaşırmıştı:
-Affedersiniz, üzerinizdeki paltoyu yıllardır göremediğim babamın paltosuna benzettim. Sizi de babam zannettim, diye özür diledi. Hasta delikanlı, ona babasının kim olduğunu sordu. Biraz konuşunca bu delikanlının, Ahmet Dayı’nın oğlu olduğunu anladı. Ona yanılmadığını, bu paltonun gerçekten babasına ait olduğunu söyledi. Muayenesi bittikten sonra, Çoban Ahmet Dayı’nın hasta bakıcı oğluyla birlikte köye döndüler. Peygamber Efendimiz’in: “Bir iyiliğe on kat mükafat verilir” hadisi şerifi ne kadar doğruymuş değil mi ?
Editör: TE Bilişim