ÖYLE ırmaklar, öyle nehirler vardır ki, akıp gittiği dere yatağında ve çevresinde ölümsüz güzellikler bırakır. Tıpkı su misali insanlar vardır, geçip gittiği yerde hoş seda bırakır, geçmişten geleceğe ölümsüz eserler bırakır.
Atalarımız beyhude söylememişler; “Su gibi aziz ol” diye. 
Bir yazar için kaynak nedir bilir misiniz?
Bir ırmak, bir nehir ya da bir köy içinden geçen su gibidir, Kütüphanelerde, kitaplarda bulamadığınız birçok sorunun, birçok konunun cevabını bulursunuz.
Yılmaz Hocamızı önce gıyabında tanıdım. Yozgat ile ilgili okuduğum kitaplar ve araştırma tezlerinde adına sıkça rastlıyordum ve içimden; “İnşallah bu adam yaşıyordur” diye dua ediyordum.
Dört milyonluk bir kütüphanede Yozgat ile ilgili kitapların tamamına yakınında onun adına rastlamak bir tesadüf değildi.
Yozgat’a gelir gelmez ilk Yılmaz GÖKSOY Hocayı sordum.
-Yaşıyor, Yozgat merkezde ikamet ediyor, dediler.
Bir gün Öğretmen Evi'nde buldum kendisini. Sanki ilkokul öğrencisiymişim gibi heyecanlandım.
Elini öperek kendimi tanıttım ve kafamda önceden belirlediğim Yozgat ile ilgili soruları yönelmeye başladım.
Her cümlesini fasılasız kayıt cihazıma sesli olarak ölümsüzleştirmeye başladım.
O nasıl bir deryaydı…
Kendime yeni bir kültür nehri bulmuştum adeta.
Anlatığı konulardan yeni sorular, yeni konular açılıyor, tıpkı bir çocuğun masal dinlediği gibi dizinin dibinden ayrılasım gelmiyordu.
O gün tam iki saat röportaj yapmıştık.
Öyle bir kaynak bulmuştum ki, su misali. Dupduru, içtikçe içesi geliyor, bazen semaverde çay misali, bazen kirlerden arınma timsali.
O günden sonra, her fırsatta Yılmaz Hocamla sohbetimiz devam etti.
Kimi zaman görüntülü, kimi zaman ses kaydı alarak, Yozgat’a dair aklımda ne varsa ben soruyorum, o tüm bildiklerini üşenmeden anlatıyordu.
Vefat etmeden birkaç gün önce Yerköy yazıhanesinin önünde karşılaştık, “Karaca ben sana İmirhan Köyünden Şükrü Efendiyi anlatmış mıydım?'' Dedi.
''Hayır Hocam, anlatmadınız, Hikayesi neydi?'' Deyip kayıt cihazımı açtım.
Bir solukta anlatı verdi, lakin bu hikayenin bu kadar kısa olmadığından emindim. “Hocam; bukadar mı?'' Soruma, “Şimdi işim var bir ara detaylı olarak anlatırım” cevabını verdi. O akşam evinin telefonundan aradım, Şükrü efendinin hayatıyla ilgili tüm bildiklerini usanmadan anlattı.
Yozgat Lisesiyle ilgili anlattıkları, tek başına bir kitap olacak kadar çok.
Yılmaz Hoca benim en berrak kaynağımdı.
Bahardan yaza geçtiğimiz bir Haziran ayında onun acı haberini aldım.
Benim için ne büyük bir kayıptır bilemezsiniz…
Sizin anlayacağınız, benim hayat damarlarım, Yozgat’ın kültür nehri kurudu.
Yozgat’ta Yılmaz Hoca gibi kaç tane kültür abidesi var ki?
Köy Enstitüsünden yetişen “ayaklı kütüphanelerden birisi de; Vakkas AKDEMİR Hocam.''
Bugün Yılmaz hocamın yokluğunu derinden hissederken, her fırsatta Çetin KAFOĞLU Ağabeyimi, Vakkas hocamı ziyaret ederek teselli buluyorum.
ALLAH onlara sağlıklı uzun ömür versin.  
Yılmaz GÖKSOY Hocamı, saygı ve hürmetle yad ediyor, kendisine Tanrı’dan rahmet diliyorum.