GEÇTİĞİMİZ günlerde sosyal medya üzerinden 'Yozgat Sürmeli oyunu' ya da 'Yozgat Zeybeği' konusunda bir tartışma konusu açarak (gerçekte sürmeli oyunu veya Yozgat zeybeği hakkında bilgi sahibi olanlardan yararlanmak istedim) varlığı hakkında yorumlar geldi. Derinlemesine araştırıp incelediğimizde ise, 'Sürmeli Oyunu' olarak bilinen, 'Yozgat Sürmelisi'nin ara namesiyle oynandığını tespit etsek de, bu oyunun halka mal olmadığı, dolayısıyla da 'Yozgat halk oyunu' demenin de doğru olmayacağı kanaatindeyim. Neticede birkaç kişinin eğlence ortamında içinden geldiği gibi oyun figürleri sergilemesinden ibaret olduğunu öğrendim.
Yozgat’ın eskilerinden dinlediğimize göre,Yozgat çarşısı içerisinde iki meyhanenin bulunduğu, hafta sonları ve her akşam bu meyhanelerde eğlencelerin düzenlendiği, Kemancı İsmail Ağa keman çalar, bir de cümbüş eşlik eder, Defçi Tevfik ile birlikte burada sanat icra eder, 'Yozgat Sürmelisi'nin ara namesinde Abbas GÜRSES de oyuncu olarak sürmeli oyununu sergilerdi. Eldeki kaşıkların çıkardığı ses ayrı bir ahenk katardı. Kapalı mekanda oynanması münasebetiyle düğünlerimize taşıyamadığımız bu 'Sürmeli Oyunu'nu kaybetmişiz.
Hafız Süleyman Efendi ve Hayriye Hanım tarafından 'zodik' ağazıyla taş plağa okunan 'Sürmeli türküsü' sürmeli oyununun ta kendisidir. Bu taş plakların Yozgat Müzesi'nde olduğunu öğrendim. Hem daha iyi korunması için hem de sağlıklı bir kayıt yapılarak kültürümüze kazandırılması maksadıyla Yozgat Müzemize gidip araştırdığımda ise, müzedeki bazı eserlerin Çanakkale’de kurulan yeni bir müzeye gönderilen eserler arasında olabileceğini öğrendiğimde çok üzüldüm. Yılsonu sayımında depo sayımında tekrar gözden geçirileceği ve eğer hala müzemizde ise o zaman bir hal çaresine bakılacağı umuduyla ayrıldım.
'Yozgat Zeybeği' konusunda kırık dökük bilgilere ulaşsam da henüz tam manasıyla kimler tarafından nasıl oynandığı tam tespit edemedim, araştırmalarım devam etmekte.
Bundan seksen yıl önce Yozgat’ta bir leblebici çırağı tarafından yaptığı işi eğlenceye dönüştürmek maksadıyla oynadığı ve halk tarafından da çok sevilerek oynandığı 'leblebici' oyununu tespit ettim. Tellal Yusuf’un oğlu Deli İhsan olarak ünlenen kişi tarafından oynandığını ve kendisine has figürleriyle çarşı esnafının günlük eğlencesi haline geldiğini doksan yaşındaki Battal GÜRSES Amcamızdan öğrendim.
Leblebicide çalışan İhsan, eline kalburu alır, leblebiyi içine doldurur, kendi ürettiği nameler eşliğinde işini sanata dönüştürürdü.
Ah bici bici leblebici
Kavruldu fındık içi
Leblebiyi kavuram
Dumanını savuram
Püff püfff püfff
Diyerek üfler
Kullanmadığımız için kaybetmişiz.
Yozgat’ta dört yüzden fazla derneğin varlığını biliyorum. Bu derneklerin hemen hepsinin tüzüğünde 'Kültür' ile ilgili faaliyet maddesi bulunmakta. Kültürel açıdan Anadolu’nun en zengin ili olan Yozgat, tüm değerlerini bir bir kaybediyor. Derneklerimizin gerçek maksatlarını anlayamadığım gibi, faaliyetlerinin içleri de boş.
Nasıl ki içi boş testiyle testi kebabı varmış gibi görüntü veriyorsak, derneklerimizin faaliyetlerinin içi tam takır, kuru bakır.
Sürmeli Festivali düzenliyoruz, Sürmeliden eser yok.
'Kültür' kelimesinin ne manaya geldiğini idrak ettiğimiz gün, ne çok şey kaybettiğimizi ya da ne çok değerlerimiz olduğunun farkına varacağız.
Bizim kullanmadığımız değerlerimizi birileri alıp kendilerine mal ediyor. Yozgatlı Aşık Necip öyküsünü ve türkülerini kullanmadığımız için Erzurum ve Kırşehir illeri kendilerine mal etmişlerse de, tarihi kayıtlar Aşık Necip ile Ayşe’nin 1800’lü yıllarda Yozgat’ta yaşadığını, Çapanoğullarının sır katibi olduğu gerçeğini değiştirmez.
Yöre dilinizi kullanın, yöresel kelimeleri kullanın, özellikle derneklerimizden önemle rica ediyorum; Türk kültüründe ne varsa yaşatmaya, kayıt altına alarak gelecek kuşaklara aktarmaya gayret edelim.
O değerlerimizi yaşatanlara deli deseler de en kıymetli varlıklarımız olduğunu, her çocuğun bir babası, anası olduğu gibi bu kültürün de mimarı olduklarını unutmayın.