GÖNÜL  köprüsünden  geçerek, sevda ve gönül aşkıyla yanan yüreklerin alevini... Sabır çiçeklerinin  meyveye dönüşünde Kerkenez dağında uçurtma uçurmayı... Ulu tepeye çıkıp,
-Kokun  geliyor...
diyerek sevgili kokuları almayı... Pınarlarından akan buz gibi soğuk sularından kana, kana içip, gönül bahçesindeki gülleri göz yaşlarıyla  sulamayı... Çoban kavalından çıkan namelerle, kurtların öfkesini dindirmeyi... Güneşin sevgi sıcaklığıyla  yıldızları sayıp, yalnızların dostluğunu hissetmeyi... Ve sevgi, sevda, aşk  yelleri  estirmeyi  isterseniz ... 
Buyrun gönül kapımız açık;  “destur...”  deyip, girin içeri...
Herkes tarlasına, tırpanı, anadudu, tırmığını alıp, ailece ekin biçmeye gidiyor. Bizler büyük baş olan hayvanlara çobanlık yapan  yani mal!... uşağı olarak,
Körkuyu, Kamışlı bölgesine, yani ekin biçilen yere gidiyoruz.
Biçilen ekin ve çayırların dibindeki otları yaymak için bölgeye gittik. Sanki köyde kimse kalmamış, herkes tarlaya ekin biçmeye gelmiş. Ortalık piknik alanına dönmüş.
Türkü söyleyenler, sıcaktan bunalıp hanımına öfkelenenler...  Çocuklar, adı bıldırcın olan ama bizim yörede helutüne dediğimiz kuşları yakalamaya çalışıyorlardı.
Kuşlar uçarak, bize yakın olan ekin yığınlarının içine saklandılar. Bizde koşarak oraya vardık. Yığının altından girip, üstünden çıktık. O kadar kuşlar nereye gittiler, bulamadık.
Helutüneler kendilerini çok iyi saklıyorlardı.
Çayırda bulunan malları, Kamışlıdaki pınardan sulayıp, öğlen istirahatine yatırdık. Elimizi, yüzümüzü pınarda yıkayıp, azık çantasından yemeğimizi çıkararak karnımızı doyurduk. Arkadaşlardan birisi:
Bekçilerden Deli Eyüp köyüne gitti. Kel Ali’yi de atlatırız. Birkaç arkadaşı bağlara gönderelim. Bağlardan meyve yolup… getirelim.” dedi.
İki arkadaş bir olup bağlara gittik. Gördüğümüz meyvelerden toplayıp çantalarımıza dolduruyoruz, dalın başındaki meyvelerden yiyoruz. Bir taraftan da birbirimize atıyoruz.
Birbirimize meyve atma hareketi sürerken, bağ bekçisi Kel Ali’nin bize yaklaştığını gördük. Aşağı inip kaçsak, bizi görür, yakalar, bu nedenle bizler kımıldamadan bekçinin geçip gitmesini bekledik. Düşündüğümüz gibi olmadı. Bekçi gelip, dalın olduğumuz ağacın dibine yattı. Eşeği de yanında.
Bizler sadece ölmeyecek kadar nefes alıyoruz. Başka hiç bir şey yapamıyorduk. Korkudan adeta donmuştuk ki, dalın başında bir yılan! ... Ben arkadaşa kaşlarımla yılanı işaret ediyorum. Çünkü… yılan ona doğru gidiyor.
Arkadaş yılanı gördü... Gördü görmesine ama, “Anam! yılan!” diyerek kağnı çuvalı gibi yere düştü.
Bekçi bizi yakaladı. Yere düşen arkadaş korkudan neresinin ağrındığını bilmiyordu. Bekçi, “Size kim izin verdi?” diyerek bizi sorguya çekiyordu. “Ekin bekçisi Eyüp emmi  izin verdi.” dedik. O da gider ekin bekçisi Deli Eyüp’e sorar. Deli Eyüp’ünde deliliği tuttu. Bizim anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirdi.
Arkadaşlarla konuştuk. Nedir bu Deli Eyüp’ ten çektiğimiz? Hep bir olalım Deli Eyüp’e bir dayak atalım.
Herkes tamam dedi.
Plan kurmaya başladık. Planımız bekçi uyurken birden saldıracağız. Planımız tamamdı.
Geriye bekçinin uyumasını beklemek kalıyordu. Öğlen Kamışlı’daki pınarın yanına mallan yatırdık. Bekçi de yanımıza geldi. Azık çantamızdaki Yemekler yendi. Sohbet ederken, bekçi, “Gürültü yapmayın lan, biraz uyuyacağım.”dedi.
Bizler zaten o anı bekliyorduk. Bekçi uykuya daldı. Büyük rkadaşlar önde, diğerleri geride bekçiye yaklaştık.
Bekçi sırt üstü yatmış, şapkasını da yüzüne kapatmış uyuyordu. “Evet, bekçinin biraz sonra olacaklardan haberi yok, bitti bu iş artık, bekçiden korkmayacaktık.” diye düşünürken ,arkadaşlardan birisi ayağıyla,  “Deli Eyüp artık senden korkmuyoruz.” diyerek kafa tuttu.
Deli Eyüp’te, “Vay anasını avradını...” diyerek aslan gibi kükreyerek ayağa kalktı. Yaklaşık yirmi kişilik çocuk arkadaşlar  yani O kalabalık arkadaşlar korkudan hepsi kendilerini her biri bir tepenin başında buldular.
Geride kalan, kafa tutan arkadaşları, bekçi Deli Eyüp’e yakışır şekilde bir güzel dövdü. Bizleri de daha sonra ufalayarak iyi bir benzetti…
Eve geldiğimde olup bitenleri anneme anlattım. Oda bana gülerek, “Koca köylü baş edemiyor oğlum, siz nasıl baş edeceksiniz?” diye söyleniyordu.
Selam ve dua’larımla.