İŞİM gereği Yozgat il, ilçe ve köylerini dolaşır, Yozgat’ımızın kültürel değerlerini yerinde araştırıp kayıt altına alırım. Umarım birileri faydalanır. Köy halkına kendimi tanıtıp konu hakkında bilgilerine başvurduğumda söze şöyle başlıyorlar…
-Ne kültürü kurban olduğum hemşerim, şu köyün haline bir bak…
Kaç tane insan görüyorsun? ev çok, fakat içinde insan yok. Malını davarını satan memleketi terk ediyor.
Sebebini sorduğumda ise, “Doğduğumuz yerde doymuyoruz”…! Diyorlar.
Bir başka sebep olarak da, taşımalı eğitimin köyleri tamamen bitirdiğinden dertleniyorlar. Köyler yaşlı insanlara bırakılmış, bir yumuyor bin döküyor. 
-Yavrum; benim üç oğlum bir de kızım vardı, şimdi duvar dibinde bir Köroğlu bir ayvaz kalakaldık… 
Köyündeki arazisi geçimlerine elvermediği için rızık gailesine düşüp gurbete çıktıklarını, hastalandıklarında, doktora götürecek kimsesinin olmadığından tutun da sobalarını yakamadıklarını, çoğunun düzenli beslenemediğinden dert yanıyor ve ekliyor. 
-Bizler eskiden bu toprakları öküzlerle atlarla eker dokuz baş nüfusu beslerdik. Şimdi traktör çıktı, sözde işimiz kolaylaştı… Hiçte öyle değil. Her birimiz motor sahibi olduk ama ellerimizdeki tarlaları ekemez durumdayız. Mazotun fiyatı aldı başını gitti, bugün bir çinik buğday, bir litre mazot etmiyor. Motoru satayım bankaya borcumu kapatayım diyorum, o da para etmiyor. Buradakilere bir sor bakalım… Hangisinin borcu yok? Hem vallahi hem billahi, tarladan çıkan ürünün tamamı bankanın faizine yetmiyor. Hani sözde Müslüman ülkeyiz, Hocalarımız hutbelerde faizin haram olduğunu bas bas bağırıyor… Peki, evladım biz onca faiz ödüyoruz, bir yılda altmış bin liraya yakın mazot alıyoruz, bunun kırk bin lirası vergi. Hani köylü milletin efendisiydi…! Köylü milletin kölesi oldu kölesi...! 
Köylü amcamın bir nefeslik fasılasını fırsat bilip “Amcam peki neden bankalara bulaştınız, eskiden olduğu gibi neden köylü kendi yağıyla kavrulmuyor? 
-Bana bak Efendi… Yoksam sen hökumetin adamımısın? 
Çıkışıyla yoklama çekiyor ve öfkesini daha yüksek sesle dillendiriyor; kimin adamı olursan ol, ölmüş eşşek kurttan korkmaz. Biz neyimiz var neyimiz yok kaybettik. Evlatları gurbete yolladık, bizler babamızdan kalan ocağı tüttürme gayretiyle duvar dibi bekliyoruz. Ülkemiz hazır çağ atlamışken, elimiz iş tutmadığı için bir traktör de biz alalım dedik, bankadan kredi çekerek ikinci el bir motor aldık. Aldık da kar ettik sanki… Elimizdeki baba yadigârı tarladan oluyoruz. Yalnız ben değil haaa, aha şu gördüğün ahalinin tamamı aynı durumda. Hepimiz birbirimize kefiliz, köyü tümden satsak borçlarımızı kapatmıyor.
M.Y: Ben sizin aracılığınızla Yozgat Ziraat Odası Başkanına sesleniyorum… Çiftçinin hakkını oturduğunuz yerden değil meydanlara çıkarak arayın, bizler de motorları koşup gelelim, şan için elimdeki traktörü yakmazsam namerdim. Köylü tükendi, köylü bitti. 
H.K isimli Hayvancılık yapan köyü bir kardeşimizle yaptığımız sohbette ise; Kölesi olduğum abim, benim geçen yıl elli dört tane büyük baş hayvanım vardı. Bu hayvanlardan dokuz tanesi kurban bayramına varmadan öldü. Elimde kalan kır beş hayvanla bu zararımı kurtarmayı planlıyordum, Bakan Bey bir açıklama yaptı; “Dişi düve kesimine yasak getirdik, kurbanlık olarak kesimine izin verilmeyecek" sözü, emeğimizi elimize verdi. Bir yıl boyunca yedirdiğin yeme mi yanarsın, verdiğin emeğe mi yanarsın, bununla kalsa iyi, bir de Sırbistan’dan et ithal ederek tümden belimizi kırdı. Şimdi hayvanı pazara götürüyorsun, alıcı yok. Çoban desen, ayrı bir dert. Bizler kırk elli yaşından sonra nerede ne iş yapacağız. Banka borçlarının faizine yetişmenin imkânı yok. Tarlaya tohum gübre atamaz olduk. Zengin yat sahiplerine iki liradan mazot verilirken, halkın sofrasındaki ekmeğini köylü üretiyor, biz altı buçuk liraya mazot alıyoruz. Hani ülkemizde Adalet vardı? Mustafa Kemal Atatürk’ün köylüler için söylediği “Köylü Milletin Efendisidir” methiyesini hatırlattığımda ise, yüzünde acı bir tebessüm beliriyor; Abim ne efendisi…
-Biz bu ülkenin köleleriyiz. Siyasiler köyümüze seçimden seçime gelir, cek-cak ile konuşur giderler. Seçilen milletvekilleri de bizim seçtiklerimiz değil, partilerin bizlere dayattığı kişilerden ibaret. 
A.Ş Adında bir köylü ise, Traktör almak için çekmiş olduğu krediye her yıl 18 bin lira faiz ödediğini, borcunun tamamını kapatmak için en kıymetli arazisini satmak zorundan kaldığından dertleniyor. Köylünün parası pula dönüşmüş vaziyette. Ülkemizde üreten çifçiyi kendi ellerimizle yok ediyoruz. 
Başka bir gerçek ise ülkemizin Güneydoğusunda olduğu gibi Yozgat’ta da toprak Ağaları oluştuğudur. Borç batağına düşen vatandaş, tarlasını yok pahasına satarak çoluk çocuğu işsiz kalıyor, soluğu gurbette alıyor. Gurbetteki hemşerilerimiz ise köylerine geri dönebilmek için can atıyor. Onların durumu ise içler acısı. İşsizlik belası ev kirası, yol parası…
Kadın cinayetlerinin altında yatan en büyük sebep; işsizlik ve yoksulluk.