TARİHİN eski dönemlerinde de günümüzde de koçbaşı deyimi bilinir. Hala geçerliliğini koruyan bu deyimle ilgili kısa bir gezinti yapalım. Küçükbaş hayvanlardan koyunun erkeğine koç, keçinin erkeğine de teke denir. Bu unvanı küçükbaş erkeklerinin hepsi alamaz. Bunlar sürü içerisinde önderlik le beraber, görevini yapan, sağlam kafa, boyun ve kas yapısına sahip olandır.

Koçbaşı eski Türklerde mezar taşı olarak da bilinir. “Ekseriyetle genç yaşta ölen Türk erkeklerinin mezarına dikilirmiş. Bu tip mezarların ilk örneği Altaylarda ve Moğolistan da, en son örneği de Tunceli’de.” Olduğu okumuştum.

Koçbaşı topun, güllenin icat edilmediği dönemlerde kuşatılan kalelerin kapısını açmak için kullanılan kütüklere veya sert cisimler bu adla anılır. Tabi koçbaşı genelde Türkler kullanırdı. Çünkü Türkler Koçbaşı ile kırılacak kapısı olan kalelerde yaşamazlardı. 

Şimdilerde Koçbaşının işlevi bitmiş de değil. Normal yollardan açılmayan kapıları açmak için gereklidir.

Bir yerde okumuştum; “Bir kaleyi istediğiniz kadar kalın duvarlar arakasına gizleyebilirsiniz. İstediğiniz kadar yüksek surlarla çevreleyebilirsiniz. İstediğinin kadar askerle koruyabilirsiniz. Ama her kalenin zayıf bir noktası vardır, kapısı.”  Önemli bir tespit.

Günümüzde koçbaşı ile kapı açmak işi yapılmaktadır ama açılamayan kapılar önemli oranda artık tekniğin imkânlarından yararlanılarak açılmaktadır. 

***

Zamanımızda birey veya devlet ilişkilerinde, kaba kuvvetle öncelik tanınarak bir şey elde edilmiyor. Tabi kuvvetin yeri hiçbir zaman gitmez. Kuvvet hafife alınmayacak, barbarlık kaçmamak kaydıyla her zaman gerekli olan önemli bir güçtür. 

Mecbur olunca koçbaşı görevini yapacak güce ihtiyaç duyulur. Ama artık o gücü kullanmadan önce yararlanılacak akıl, beceri, alet ve aparatlar vardır. Maymuncuk adı verilen, bulunduğu kalıba uyan aparat aynı görevi görmektedir.

Yunus Emre’nin  “Söz ola kese savaşı, söz ola bitüre başı/ Söz ola agulu aşı, balıla yağ ide bir söz.”  Sözü akıllı insana yol gösteren bir sözdür. Yani yerine, zamanına, durumuna, şartlarına uygun müdahaleler yapılmalıdır.

Buna uygun bir kıssa anlatmak isterim. 

Padişah rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü ve yemek yiyemez hale geldiğini görür. Endişeli uyanır ve tabirci başını çağırttırır. Rüyayı anlatır, yorumunu sorar.

Tamirci başı sıkılarak “Şerdir, Padişahım” der ve “Uzun yaşayacaksınız. Ama tüm yakınlarınız gözünüzün önünde ölecek, siz yalnız kalacaksınız.” Diye yorumlar. Padişah sinirlenir, “tez atın şunu zindana, felaket tellallığı neymiş öğrensin

Padişah bir başka Rüya tabircisi bulunmasını ister. Gelen tabirciye rüyasını anlatır ve sorar, nedir yorumun?  Tabircinin cevabı “padişahım, tüm akrabalarınızdan daha uzun yaşayacaksınız, uzun yıllar memleketimizi yüksek adaletinizle idare edeceksiniz, inşallah” der. Padişah neşelenir, tabirci başı yapar ve iki kesede altın bahşiş verir.

Çevrede bulunanlar ikinci tabirciye merakla sorarlar. “Diğer tabirci başı ile sen aynı şeyleri söyledin ama seni ödüllendirdi onu cezalandırdı, neden?''

Yeni tabirci başının cevabı “Evet ikimizde aynı şeyi söyledik; ama önemli olan kişiye ne söylediğin değil, nasıl söylediğin. Karşındakinin senin söyleyişinden nasıl anladığın, nasıl anlaşılmasını sağladığındır.”

Koş başının zamanı hiçbir zaman geçmez ama koçbaşı kullanma durumuna gelmeden önce ve sonrasında ne ve nasıl söyleyerek sonuca gidileceği önemlidir.