Dört yaşında bir kız çocuğu, oyuncaklardan, özellikle de bebeklerden fazla ne düşünür ki? Çok istiyordu Burcu da güzel oyuncakları olsun ve dilediğince oynayabilsin. Yoktu, almıyordu babası. Öyle şeylere verecek parası olmadığını söylerdi.
Oturdukları apartmanın en üst katında oturan Mine Hanım’ın, kendisiyle yaşıt bir kızı vardı. Canı sıkıldığında Burcu’yu çağırır, oyun oynarlardı. Burcu her zaman ezik hissederdi kendini onların yanında. Ailesi binanın kapıcıları olduğu için, hakir görüyordu arkadaşını Nilay. “Sen pissin, her tarafında kir var, kaloriferlerin içinde yatıyorsunuz.” diyordu. Burcu, o küçük yaşında böyle şeyler duyduğu için sürekli ağlardı. Annesine, “Nilay bana neden pissin diyor anne?” diye sorardı. Annesi, kızının başını göğsüne bastırıp, “Sen aldırma kızım öyle sözlere.” diyordu.
Burcu, kendi oyuncaklarını götürdüğünde evine almıyordu Nilay. “Senin oyuncakların hem eski hem de kirli, sen getirme oyuncaklarını bir daha.” diyordu. Üzülüyordu küçük kız.
Bir gün annesi, temizliğe gittiği evlerden birine, Burcu’yu da götürdü. Torunları sık sık yanlarına gelen yaşlı bir karı kocanın eviydi gittikleri yer. Evin bir odası oyuncaklarla doluydu. Burcu onlarla oynarken, “Keşke benim de böyle oyuncaklarım olsa…” diye geçirdi içinden. Sonra içlerinden üç beş tanesini, annesinin çantasına atabileceğini düşündü ve aklına gelir gelmez yaptı bunu.
        İşleri bitirip evden gitme vakti geldiğinde, o günkü kazandığı parayı cüzdanına koymak için çantasını açan anne, kızının doldurduğu oyuncakları gördü ev sahipleriyle birlikte. Ne diyeceğini şaşırdı ve başını yere eğdi. Yaşlı karı koca, küçük kıza dönerek, “Önemli değil kızım, senin olsun.” dediler. Burcu da annesi de kötü hissetti kendini.
Yine de mutluydu küçük kız. Nilay’a, “Bak, benim de yeni oyuncaklarım var, yeni aldık, hiçbiri kirli değil.” diyebilecekti çünkü. Oyuncakları Nilay’a göstermek için sabırsızlanıyordu. İlk fırsatta, aldı yanına oyuncak torbasını, çıktı arkadaşının evine. Nilay, “Sana o pis oyuncaklarını getirme demedim mi daha önce!” dedi. Burcu, “Bu oyuncaklar yeni, annem aldı.” dedi. O zaman kabul etti eve sokmasını. Burcu, ilk defa kendi getirdiği oyuncakları, şımarık arkadaşına beğendirmişti ve kendi getirdikleriyle de oynadılar.
Çocukluk çağında yaşanılan her şey, derin izler bırakır derler ya insanda, Burcu da aradan yirmi yıl geçmesine rağmen, hakir görüldüğü o yılları ve arkadaşı Nilay’ı hiç unutmadı. Her şeyi alabiliyor da olsa, temiz de olsa, geçmişinden birileri onu, “kirli ve ezik bir çocuk” olarak hatırlıyordu hâlâ, kendisinin, çocukluk arkadaşını şımarık olarak hatırladığı gibi.