OKURLARIM bilirler, genellikle gözlemlerimi kaleme alırım ve yazılarımda yerel konulardan bahsetmeye özen gösteririm.
Oysa yerel bir gazetede köşe yazısı kaleme alan biri için genel konuları yazmak daha kolaydır. Genel siyaset, ülke gündemini meşgul eden “Kaşıkçı” olayı gibi gelişmeleri yazmak…
Yaşadığımız çevrenin doğrularını, yanlışlarını yazalım ki, yetkililerin memleketten haberleri olsun.
Değil mi?..
Her neyse biz konumuza dönelim.
Geçtiğimiz akşam arkadaşımla bir kafeteryada oturmuş sohbet ediyoruz.
Sohbet esnasında birisi masamıza yaklaştı, eliyle beni işaret ederek bir şeyler söyledi. Önce ne dediğini anlayamadım.
Kafeteryanın bir çalışanı sandım. Sonra “kimliklerinizi verin” dediğini duyunca, “nasıl yani” dedim kendi kendime.
Arkadaşımla birbirimize bakakaldık.
Sonra kafeteryanın dış kapısını tutan resmi üniformalı polis memurunu görünce anladım ki kolluk kuvvetleri uygulama yapılıyor.
İkisi dışında diğerleri sivil giyimli 5-6 polis memuru kafeteryadaki tüm müşterilerden kimlik toplamaya başladılar.
Masa masa dolaşıyorlar; kimlikleri verin, kimlikleri verin, kimlikleri verin…
Bu arada arkadaşım bürokrat, ona dedim ki “bak sen de devlet memurusun bu polisler de devlet memuru. Vatandaşa bu şekilde yaklaşmaları doğru mu?”
Mesela gelip, önce bir selam verseler, kendilerini tanıtsalar ve “genel bir uygulama yapıyoruz, kimliklerinizi alabilir miyiz?” diye söyleseler kim “yok kardeşim” der ki!
Hoş, gerçi onlar insanları azarlar gibi davrandıklarında da kimse gıkını çıkarmıyor ama onların bu yaklaşımı karşısındaki vatandaşın devletin kolluk kuvvetine bakış açısını kökten zedeleyebilir.
Ben böyle şeylere çok dikkat ederim.
Bir kuruma girdiğimde, bir şeyler sormak için danışma masasına yaklaştığımda, oradaki personelin hal ve tavırlarını gözlemlerim.
Çünkü vatandaşın ilk temas kurduğu kişiden aldığı elektrik, bulunduğu kurumla ilgili tüm önyargılarını değiştirebilir.
Bir otele girdiğinizde resepsiyon görevlisi sizi asık suratıyla karşılasa ve sorularınızı geçiştirse, sizi dikkate almasa ne hissedersiniz?
Aynı durum kamu kurumlarındaki çalışanlar için de geçerli…
Zabıta, jandarma, polis gibi kolluk kuvveti hizmetinde bulunanların asık suratları tüm teşkilatlarını etkiliyor. Bunu bilmiyorlar mı?
Ben böyle kamu çalışanlarını gördüğümde işlerini sevmediklerini düşünüyorum.
Evet, amiri emir vermiş, “şurada şu uygulama yapılacak” demiş. Emir alan ekip de oflaya puflaya gelmiş, acısını vatandaştan çıkarıyor.
Sanki bu işi zorla yaptırıyorlar o memura…
Millet olarak bizim en büyük sıkıntımız bu değil mi?
İşe girene kadar araya bir sürü adam sokarız, her yerden torpil ararız. İşe başladıktan sonra da iş yapmamak için elimizden geleni yaparız!
İşini sevmeyenler, yaptıkları işe saygısı olmayanlar yüzünden kurumlar zan altında kalmıyorlar mı?
Özel ya da kamu fark etmez, tüm kurumların ortak sorunu bu.
Bir zabıta memurunun tutumu tüm belediyeyi, bir trafik polisinin yaklaşımı tüm polis teşkilatını zan altında bırakır.
Bu nedenle tüm kurumların hizmet içi eğitim vermesi, özellikle de vatandaşla ikili ilişkilerde bulunan birimlerin mercek altına alınması şart.
Çalışanlara öncelikle yaptığı işi sevmeyi, işine ve kendisine olan saygısını kazandıktan sonra da karşısındaki insana saygı duymayı öğretmek gerek.
Bu devlet ne çekiyorsa, işini sevmeyen ya da yaptığı işi hak etmeyen insanlardan çekiyor!
Bürokrasi bürokrasi diyoruz ya hani…
Bürokrasi dediğimiz şey, işini sevmeyen ve doğru dürüst yapmayan insanlar yüzünden meydana gelir!