SEÇİM davulunun 'dan' demesinin üzerinden fazla zaman geçmedi. Takvim netleşti. Adaylık düşünen bürokratlar, bazı sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, belediye başkanları istifalarını verdi, başvurularını yapıp 'aday adayıyım' demeye başladı. Aday adaylığı süreci bir süre daha devam edecek. Yeni isimler de çıkacak ortaya, bildik ismler de olacak...
Seçmenin kafası karışık. Seçmen seçimi düşünüyor, 'geçim derdini' rafa kaldırmış. Hangi sokağın başından kafanızı uzatsanız, hergangi bir ortamda hangi amaçla olursa olsun bulunsanız, öncelikli soru 'nasıl olur sence?' oluyor. Bencesi, sencesi yok aslında. Sonuç 24 Haziran 2018 Pazar gününü, Pazartesi gününe bağlayacağı gecenin bir vaktinde ortaya çıkacak. Sonuçta, ister o ittifak olsun, ister diğer ittifak olsun, isterse her iki ittifak dışında ittifaksız birileri olsun yönetimde görev alacak. Sorumluluk yüklenecek. Ülkeyi yönetmeye çalışacak. Mevcuttan hoşnut olanlar da, hoşnut olmayanlar da 25 Haziran sonrasında yaşanılacak olanların yükü altında ezilmeye devam edecek. Anlayacağınız kim seçilirse seçilsin, vatandaş açısından 'acı reçete' değişmeyecek. Birisi bilgisayardan kaleme alacak, diğeri babadan kalma karakalem ile, bir diğeri ise tükenmez kalem kullanacak. Ama yazacakları reçete hep aynı 'acı' olacak...
Seçmen olarak, kimin geleceği, kimin seçileceği değil, kim seçilirse ne yapabileceği, vatandaşa nasıl bir hizmet sunabileceği noktasında yaklaşım gösterebilsek, 'acı reçete' biraz olsun tatlanacaktır. Yozgat'tan iktidar partisinin listesinin ilk sırasına kim oturacaktır? Muhalefetteki partilerin listesinin ilk sırasına kim gelirse, kaç oy alıp, almayacağının hesabı bizleri seçmen olarak yoruyor. Yorulmayın, kim olursa olsun, bu satırların sahibi bile olsa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kapısından içeriye girdiği andan itibaren, kapıda bekleyen güvenlikçiye teslim etmesi gereken parti rozetini bırakmayacaktır. Seçildiği partinin milletvekili olacak, kendisine oy veren Yozgatlının vekili olmayacaktır. Bundan emin olabilirsiniz. Yozgatlının vekili olmayınca da Pembe Köşk'ün camından bakıp, 'Bizim memleketi de herkes kıskanıyor canııım' diyerek, böbürlenecek. Kıskanılacak bir tarafımızın olmadığını, kıçımızdaki yamalı pantolonun, yama tutmayan kesiminden bir taraflarımızın donmaya başladığını hiç bir zaman anmadığı gibi, yine anlamayacaktır. Yan gelip, yatarken, kulağı hep genel başkanından, partisinin yönetiminden gelebilme ihtimali olan telefonda olacaktır. Senden, benden gelen telefonlara, telesekreter hanımefendi 'aramış olduğunuz numara artık kullanılmamaktadır' uyarısını tekrarlayacaktır...
Milletin vekili olmak başka... Partinin vekili olmak başka... Milletin vekili olursanız, daha doğrusu siz seçerseniz, sizin vekiliniz olur. Sizin sesinize kulak verip, derdinize derman olmak için mücadele eder. Parti seçerse, partinin milletvekili olur. Törende, 'partimin istimini niye söylemedin' diye tepki vermekle yetinir...