ÇAMLIK yönünden akıp gelen bir bölük turna sürüsü Keltepe’ye yaklaşırken türküsünü de  viyaklamasını da keser, çıt çıkartmadan yere inerler. Aralarında ne konuştukları bilinmez amma yatan çınara rahmet okudukları boyunlarını aşağıya doğru eğmelerinden belli olur.

Aha o çınar var ya o çınar adıyla sanıyla ABBAS  SAYAR. Bir diğer adı da Nail namıyla Divan-ı Nail,  divan şiirinde de söz sahibidir!

Seher yelinin her estiğinde Keltepe’de soluklandığı söylenir. Bülbül hayıflanır, güller olsa da konsam diye çamlık her sabah akşam Nohutlu’ya hasretle el sallar.

O çamlar hiç unutur mu Abbas  Sayar’ı? İnsanlar unutur da onlar hiç unutmaz. Vefaları hiç eksilmez. Gün boyu birbirlerini seyrederler.

Hiç kuşkum yoktur ki Abbas Sayar yattığı yerden Çamlık için şiir, öykü yazıyordur. Ve mısralarından şöyle yazdığını tahmin etmekteyim;                                                    

Çamlık gardaş,  az haldaş olmadık hani. Gözyaşlarımı hiç gizledim mi,  derdimi tasamı size dökmedim mi?

Akbulutlar salkım saçak ağdıklarında bulut içerisine  beraber gömülmedik mi? 

Sazlar inim inim inlerken beraber dertlenmedik mi?

Ben demlenirken şerefinize diye çok bardak kaldırmadım mı?

Karayel’e ikimizde bağrımızı vermedik mi?

Şah kartal süzülüp  giderken beraber selamlamadık mı? 

Zemherinin soğuğunu beraber çekmedik mi?

Şekerpınarı’ndan beraber su içmedik mi?

Sürmeliye beraber aşık olmadık mı?

Ziyanın türküsünü beraber çığırmadık mı?

Şu şiiri sizin için döktürmedim mi?

 “Çamlığın başında kar

yatar yüce

Bir yar sevdiğini  orda

görünce

Türküler tutturur inceden

ince

Karlar erir, akar gider

sellerim

Gel  beri gel beri benim sürmelim’’

***

Nice eğriceleri bayramları ramazanları beraber karşılamadık mı?

Ramazanda bana taş atanlara şu cevabı vermedim mi;  “Gündüz oruç, gece kumar, deli gönül cennet umar.’’

Sizler de “Bu ne laf öyle Abbas ağam, adamın en ince damarına da girer.’’ deyip tüm gövdelerinizle sallanmadınız mı?

Hep demedim mi?

İnanç Allah’la kulu arasındadır. İcbar yoktur. Sizler de şahit olmadınız mı? İcbarcıları da sevdim.

bir hesabım var sizinle

Sırt sırta yaşadığım insanlar

Bir kovan oldu düşüncelerim

Niyetim, sevgi peteği yapan arı

Niyetim en güzeli sizler için

Niyetim arzularınız kadar.

Dövseniz, kovsanız, öldürseniz

Sizi sevdim insanlar…’’

         

***

Kimisi  “sarhoş kimisi ayyaş’’ dedi, dediler de dediler onlar bilirler mi bizim Yunus’u?

“Başın eğmiş sol yanına

Geçmiş-Allah deyu deyu

Aşk şarabın yudum yudum,

İçmiş Allah deyu deyu.’’

Eh, aşkı, sevdayı  yürekte yaşar Abbas Sayar. “Ecel otursa başucumda, aşkımı saklarım avucumda.’’  “Soğuk havalarda geliverince aklıma üşürsün diye seni düşünüyorum.’’  Çok barışıktır kendisiyle kompleks uğramaz semtine. “Aklımı yitirdim bulan, güle güle kullansın…’’

Paylaşmak ruhunun derinliklerindedir

İnsan sevgisi yücedir kendisine

İstemez iyisi başkalarının olsun

 “Gökyüzü bütün renkleri bölüşmüş

Umutsuz bir siyah düşmüş payıma…’’

Mistik dünyası; deryadır, okyanustur.

“Bize yol gösteren sensin

Hak kitabın deren sensin

Her an yari gören sensin

Medet senden ya Muhammed’’

Abbas Sayar’ın bilinmeyen dünyasında yol Yunus Emre’den başlar, Mevla’ya yürür.  “Cümlenin maksudu birlik rivayet. Muhtelif her maksat ve rivayet döner Mevla’ya gider.’’

Abbas Sayar’ın yüreği dosttan yana yol geçen hanıdır.

 “Hiçbir düşünüşe dur diyemiyorum,

Ben benim olmaktan çoktan çıkmışım

Kapalı bir kapı sanıyordum kendimi,

Ardına kadar açıkmışım…’’

***

Bir zaman gelir gurbete düşer yolu o da sarmıştır. Yorganını sıkı sıkı romanında yazdığı gibi Anadolu insanın hele ki Yozgatlının kaderi olmuş gurbet. Eh ne yapacaktı ki heybesinin bir gözünde fukaralık diğer gözünde kahır yatar. İçindeki öfke derelerde sel olur da akar.

Abbas Sayar, gurbette derdini bağlamasına döker.

“Tellerine dokununca tezene,

Hem dert olur gurbet eli gezene.

Rastlamadım bilmeceni çözene

Benim içli, dertli, garip bağlamam,

Gurbet elde, sen var iken ağlamam.’’

Sonrasında sıla özlemi öyle çöker ki omuzlarına kaldıramaz. Bağlaması da teselli edemez zaten ayrılıp gittiğinde Çamlığın dumanı hiç kalkmadı. Besbelli mateme girmişti. Şah kartalda uğramaz olmuştu. Dönüşüne tüm Yozgat toprağı sevinecekti. Arabanın burnu Delice Köprüsü’nü geçince ve de toprak kırmızıya kesince bil ki Yozgat toprağına girdin. Bükleri başka cılga yolları bambaşkadır. Toprak: çiğdem, mor sümbül kokar. İnsanın  “en halis esansı neyleyim’’ diyesi gelir. Aha toprak öylesine yavru gibi sarar insanı. Bil ki ana bil ki baba  gurbet zordur çiledir kahırdır.

 “Ayrılık hasretlik ateş-i

Öyle bir çöker ki

Yüreğe

Zemheri buzunu eritir

Gider

Gonca güller

Diken olur

Gözüne

(S.T.)

Yozgat’ın seher yeli, şimal rüzgarı, poyrazı, karayeli bambaşkadır. Bilen altınla değişmez. Hele ki akbulutlar  salkım saçak ağdığı zaman ressamlar fırça oynatır. Ozanlar şiir yazarlar.  Ne yazmış Abbas Sayar abimiz:

 “Nasıl seversin şu gökyüzünü?

İnsanı çıldırtasıya güzelleşir.

Hele dalınca ufuklara;

Dokunsan ağlayasım gelir’’

***

Deryamız Abbas Sayar; maldan, mülkten,  paradan uzak durur Dünyevi hiç düşünmemiş, bakınız, ne demiş:

 “Bülbül susup karga ötse

Düşünmem mangırım bitse

Farz-ı muhal aklım yitse,

Zahmet edip aramam ben.’’

Biz şimdi şiirlerden çıkıp Yozgat’a doğru tekrar gelelim.

Abbas Sayar abimizin Yozgat’a tekrar ayak basışı öncelikle çamlığa malum olmuş olmalı ki soğluk dumanını kaldırdı. Şah kartal süzülmeye başladı, bir bölük turna sürüsü türküler söyleyerekten Nohutlu’ya doğru akıp gittiler. Türkü de türküydü  ha, tam adamakıllıydı.

“Çamlığa söyleyin

Kaldırsın duman-ı

Yılkı Atı’nın

Süvarisi

Haldaşınız Abbas Sayar

Geliyor

(S.T.)

Haldaş mı dediniz turnalar. Haldaş ne demek gardaş olmuştur. O, çamlığın çamlarıyla zevkte, tasada yuğrulmuşlardır. Çamlık bulutsa Abbas Sayar yağmur olmuştur.

Abbas Sayar denince,  kalem coşuyor, kağıt bitmiyor. Yaz yazabildiğince umman de derya de de ne diyeceksen Yozgat’a nüfus kağıdı çıkartılacak olsa  “ad yerine ne yazalım’’ deseler ABBAS SAYAR yazın derim.

Ahval-a gelince

Ah vefa vah vefa

Kıymet bilmek mi hangi dağın

Ardında acaba?

Dumanın altına mı taşların

Altına mı gizlenmiş.

   Hele bir bakın onun insan

Sevgisine sevdasına;

“Mezar Taşıma

İnsanlar için iyilik dolu yüreğim

İçimde onların yeri ayrı, yurdu ayrı

Bir başı sevdalı garibim

Kimsem yok dünyada insandan gayrı

Bir ucunda dünyanın

Bir çocuğun ayağına diken batsa

Canım yanar

Elimde avucumda bir şey yok, neyleyim

Kalbimi size verdim insanlar…’’

Evet, sen kalbini verdin. Ardından ömrünü. Ömür dediğin nedir ki: Dünya ile can şenliği. Yorganı sıkı sarsan da gevşek bıraksan da akıbetten kurtuluş yoktur.  Bir gün gelir ayaklar da DİK BAYIR çıkmaktan bitap düşer. Çelo ardından bağırır ama duyar mısın!  Bilemem?

Keltepe’nin Tarlabaşı salkım saçaktır  akbulutlar gibi. Geçmişin anılarda YUMAK YUMAK mı çile yumağı mıdır. Onu bilenlere sormak gerekir.

EL ELİ YUR, EL DE YÜZÜ.            

 Eh eloğlu görünüşe bakar da ahkam keser. Biz de yazıyı burada kesip tekrar dönelim KELTEPE’ye Nohutlu’nun altında Çatak yatar. Çatağı geçince Keltepeyle kucaklaşırsın.  

Abbas Abimiz aha Keltepe’de yatar. Keltepe Çamlığa bakıp da övünüyordur  “Gördünüz işte Yılkı Atı’nın süvarisi bende eğleşiyor.’’ diyerekten 21 Mart 1923 iyi ki doğdun, 12. Ağustos.1999 kalplerde yatarsın.                                                                                              

Merhaba Yozgat’ın yüz akı

Güle güle Abbas abi…

Hamiş:

Abbas Sayar büyüğümüz Mart ayında dünyaya teşrif etmiştir.