Geldiğim yolu kaybettim hancı. Saat mi? Sabahın beşi. Yolumu bulamayışımın beşinci günü. Zülfü sırmalıyı kaybedişimin beşinci yılı…
    Ha bire soruyorsun hancı, bu yolda bilirsin beş yıldır gider gelirim ve beş yıldır dönüşlerim hep kayıptır. Ne zaman görsen beni kanatlarım kırıktır. Yüzüm mü? Güneşten be hancı güneşten kavruldu yine…
     Soruların hiç bitmiyor, bir bardak su versen yanan sineme ölür müsün be hancı? Hem bak tütünsüzüm, şarapsızım. Boğazım, yüzüm, aynen şu gördüğün çorak topraklar gibi, geberiyorum hancı geberiyorum.
     Duymuyor musun beni? Ha babam konuşuyor soru soruyorsun. Efkârımdan değil meczupluğum, gözlerimin ferini yitirdiğimden beri böyleyim. Onsuz çıktığım yollarımın dönüşü sana düşüyor. Sende halden anlamıyor, sorguya çekiyorsun hancı. Üstüme bakıp ta adamdan saymıyorsan eğer ve yüzüme bakıp hala tanımıyorsan, ben sana ne deyim be hancı?
      Eeee o zaman ne kaldı geriye, madem tanıdın halden anlamalısın, bir şişe şarap, biraz peynir ve birazda tütün hazır etmelisin. Bilirsin kuru yerde yatarım. Lakin kanım pek sersem, kendine gelmeli başım, gözüm, dumanım burnumdan… Yok değilse ciğerlerimi sarıp çekeceğim ve az sonra atar damarımı dişlerimin arasına götürüp kalan kanımı içeceğim.
     Pek mi kederliyim? Sen yolunu şaşırmışsın, ne kederi geberiyorum hancı geberiyor. Hangi köyden geldiğimi her defasında soruyorsun ve ben her defasında, hani şu suları kesik, sevdaları erken bitik ve gözlerini beş yıl önce kaybedenlerin köyü, diye sana anlatıp duruyorum. Bir yere yazsan, hani reçete niyetine yolunu ben gibi kaybedenlerin boynuna muska yapsan olmaz mı?
     Ne aksi adamsın sen, sözde üstat Bekir Sıtkı Erdoğan senin hal bilen adam olduğunu bize öğretmişti. Ne yatak seriyorsun, ne bir bardak şarap ikram ediyorsun…
    Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!
    Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
    Aman karanlığı görmesin gözüm,
    Beyaz perdeleri ger, yavaş yavaş...
    Sıla burcu burcu ille ocağım...
    Çoluk çocuk hasretinde kucağım,
    Sana, her şeyimi anlatacağım,
    Otur başucuma, sor yavaş yavaş…
...
    Yok, hancı ben sende bu defa kalamam. Giderim, sana ne, nereye gelirse yolum, çarpar durursam elim kolum, sana ne, aklım yolum “o” olmuş kırılmışsa elim kolum. Baksana sen kendine, güya hâldan anlayan adamsın. Sabahın beşinde, beşi geçen ahiret sorularınla kalan bir parça aklımı da ziyan ettin. Ziyan nedir bilmezsin ki? Geçen ömrün ziyanı, senden gidenin ziyanı, ya kalpten göçenin ziyanı nedir bilir misin? Bilmezsin hancı bilmez…
Devamı yarın