O kadar hızlı değişiyor ki dünya…
Kayboluyor muyuz yoksa! 
Biz yaşamımızın neresindeyiz, kendimizi hayatımızda nerede görmek istiyoruz ?... 
Aslında hepimizin günlük yaşantısında kendisine sorduğu bazı sorular. İşte bunlar bizi belirsizliğe ve umutsuzluğa götürüyor. 
Aslında farkında olsak ah keşke bir şeylerin o kadar güçlüyüz ki farkında değiliz aslında. Fark yaratamıyoruz bireyselleşen dünyanın hızına yetişemiyoruz...
Küçükken öğretmenimiz anlatmıştı bir gün. Çölde ağaç hikayesini  tek başına bir ağacı düşünün, sadece koskoca çölün ortasında tek başına. Gündüzü de geceyi de tek başına karşılayan bir ağaç. 
Gündüzün güzelliklerini yaşayabileceği kimse yok etrafında. 
Peki gece olunca yıldızların şovunu? 
Yada gün batımı gün doğumunu izleyeceği bir çevresi var mı… Hayır hepsinden mahrum sadece kendisi olan bir hayat. 
Yalnızlık işte aslında böyle bir şey hayatın güzelliklerini yaşıyor ve görüyorsunuz ama siz yalnız olmayı tercih ediyorsunuz. 
Yalnızlaştık ça da günümüz de moda olan depresyonlara streslere ve onlarca ilaca boğuluyorsunuz... 
Belki de ilaçlarda arıyorsunuz çarenizi ama bilmiyorsunuz ki esas çare kendinizde kendinizi tanımakta bireysel yaşamayı bırakıp çoğulculukta. 
Mutluluk bazen bir gülümseme, bazen küçücük bir sözcükte, bazen bir çay sohbetinde, bazen pazar pikniğinde gizli olabilir. 
Kendinizi kasmadan kendiniz olduğunuz sürece var olacaktır. Hayatı bırakın yaşamak istediğiniz gibi yaşayın. Amaç mutlu olmaksa eğer…
Kaybolmayın! 
Yakalayın kendinizi ne kadar içinizdeki BEN i dinlemezseniz o kadar uzaklaşırsınız her şeyden öncelikle kendimizden… 
Unutmayın mutluluğu nerde aradığınız değil nasıl ve niçin aradığınızda bulacaksınız…
Mutlu günler için mutlulukları kaçırmayın anı yaşayın ve anı içerisinde değerlendirin. 
Bırakın eskileri eskide kalsın yeniden ve yeniden doğuş için kendinize söz verin…
Kaybolmayın üstünüze bir ölü toprağı atmadan yaşayın…