Yine yollara çıkıyorum, sözde senden kaçıyorum.
    Alıp başımı kimselere söylemeden çıktığım bu kaçıncı yol? Sen gittiğinden beri benden, hatırlayamıyorum. Özlemlerimi bütün tümcelerimin yüklemi yapmasa da hiçbir söz ve gidip gelmeyi unuttuğum nice şehir, sana olan kapanmayan yaramın acısını anlatamaz.
    Parmak uçlarını, ellerini, avuç içlerini öpmeyi özledim…
    Ne zaman duraksasam ve ne zaman içim yansa gözlerini öptüğüm “o” geceler geliyor aklıma sonra sana sarılıyorum sonra saçlarına sonra boynuna… Öpüyor,  öpüyor,  öpüyor doyamıyorum.
    Yine yollardayım keşke yanımda sen olsaydın, keşke yine “yavaş, dikkatli git” deseydin. Yol üstü lokantalarında keşke beraber içseydik çaylarımızı. “Uykun var mı? Biraz daha dinlen istersen” deseydin. Keşke yanımda olsaydın da bulutlara beraber anlamlar yükleseydik. Kimi helva şekeri olurdu biliyorsun kimi senle ben. Mavinin altında beyaz umutlarımız çoğalsaydı keşke…
    Yol yorgunuyum, geleceğin günlere umudum hiç bitmiyor gülüm. Ya da ne biliyim, gittiğim bütün yolların sonunda sen karşıma çıkarsın diye dolu dizginim gülüm.
    Biliyor musun? Senin için her yola düşmem bin umut, her dönmem milyon hüzün gülüm. Çıktığım ve döndüğüm hiçbir yolda seni bulamadım, bir kere bulabilseydim, bir kere sarılabilseydim ve bir kere daha öpebilseydim haram tutmayan gözlerinden sonra ölseydim biran bile gam değildi gülüm…
    Hayatımı sana adadığım günden itibaren inan yaşamıyorum gülüm. Hani gittin ya, hani bir daha aramadın ya, hani sır oldun ya, işte “o” günden beri nefes almıyor, yaşamıyorum gülüm…
    Yine yollardayım. Yine aramalardayım. Ne olur bir yerden karşıma çıksan gülüm.
EZBERİMSİN
    Ketum gözlerim uzun yıllardan sonra bugün kalbime yenik düştü birkaç damlayla…
    Saat sabahın dördü. Yine sensiz uyandım karanlığın içine; “Ayrılık sevdi bizi, içim hüzün denizi, çekil git desem de gitme sevdiğim. En güzel derdim sensin, ölüm seninle gelsin, bende bit desem de bitme…”
    Sensiz sokakların ortasına bırakılmış titreyen bir köpek gibiyim.
    Öyle çaresizim ki, iniltilerim her geçen dakika biraz daha siniyor. Saat gecenin dördü ve ben ıssız parklarda, tenha köşelerde, bütün unutulmuşluğumu unutmuş, delirircesine seni düşünüyorum sevdiğim.
    Yağmur yağıyor buralara, ıslanmışlığımın ayak sesleri iliklerime geçen soğukla perçinliyor yaralarımı. İnsanlar üçüncü uykularında, ay son turlarını atıyor bulutların arasında ve ben sığındığım bir dalın, birkaç yaprağının altında, ellerimi koltuklarımın arasına gizlemiş, sensizliğin kuytularını ezgi yapmışım titreyen iki dudağımın arasında…
    Ezberimsin yaban gülüm, feryadımsın çiğdem çiçeğim, öksüzlüğümsün manolyam ve boynumu büktüğüm sardunyamsın bu ıssız sokaklarda. Güneşi görmese de hiçbir yüzüm, gözlerini düşünür, yine kuruduğum yerden, sen olur açarım bütün filizlerimi sevdiğim.
    Ketum dedimse gözlerim, kalbim taş değil, söz geçmediyse nazına ve aktıysa gözlerimden kalbime hicran yaşlarım, bu benim elimde değil.
    Kanıyorsa gecenin dördüne gözlerim ve ağzım burnum yağmurla değil, göz yaşlarımla doluyorsa, “çekil git” dedim diye gidiyorsa cismin ve ben doğduğum bu sokaklara toprak oluyorsam, bu benim sana “git” dediğimden değil, senin gerçekten benden gittiğindendir, yakarışlarımı, aslında bin kez “kal” deyişlerimi, duymayışındandır sevdiğim.
    “Git” dedim diye, bu koca yalana sende benim gibi ne tez inandın. Anlamadın mı benim yalan söylediğimi?
    Yıkılasıca, kör olasıca gururuma yenik düştüğümü. Yoksa sende benim gibi koca bir yalan mı söyledin giderek. Kalbime kestiğin bu cezanın süresi ne zaman bitecek?
    Ayrılık yeteri kadar sevmedi mi bizi? Bu hüzün denizinde boğulduğumuz yetmez mi? Sence daha kaç kez bulanık sulardan kurtulabilirim?
    Güçlü demiştin ya bana ve bu yalana beni de inandırmıştın ya, ben güçlü olmak istemiyorum sevdiğim.
    Bir bebeğin anasına olan özleminden öte bir duyguyla perişanım şimdi.
    Toprağın yağmura hasreti kadar çorak ve denizden çıkmış bir balık kadar çaresizim. Kalbimin kalbine ihtiyacı var sevdiğim...
    Tütünsüz ve aç kaldığım nice gecenin sabahından, elektrik direklerinin puslu aydınlığından, yolumu kaybettiğim, ancak senin bulabileceğin sokakların ortasından yalvarıyorum; “gel artık, ne olursun gel, dayanamıyorum…”
    “Ayrılık sevdi bizi…”
    Biz sevdik mi ayrılığı?
    Hayır! Biz istedik mi ayrılığı?
    Aslında yine hayır!
    Ama ayrıldık işte…
    Ve bu koca yalan bitsin artık sevdiğim
    Ayrılık sevdi bizi” diye,
    Biz onu sevmek zorunda değiliz,
    Çıldırasıya özlemimsin sevdiğim…