Karanlık çökünce üstüme, hıçkırıklarımı biriktiririm göğsüme. Sen gideli karanlıklarım bir eksilmedi bile.
    Yıllarımı ziyan ediyorum o ayrıldığımız yerde. Bir gün çıkarda gelirsin diye gözlerimi yatırdığım yerden almıyorum, sakallarımı kesmiyorum, yemiyor içmiyorum, ziyan ediyorum sensiz yılları o ayrıldığımız yerde.
    Ya işte böyle deniz gözlüm; sen gittin ben öldüm, sen bir daha aramadın, ben bir daha duymadım, görmedim de, kör sağır oldum o ayrıldığımız yerde…
    Dağlar arkasında kaldın, yar benden ayrı kaldın. Söylesene Allah aşkına sen nasıl dayandın? Ben yardan aştım, yarda kaldım. Dağı aştım dağ altında kaldım. Kurtulamadım üstüme devrilen hiçbir şeyden, göçükler arası sürünürken bütün gitmelerin geçti aklımdan. Aklım benden aştı, ben aklımın altında kaldım. Anlamadım bu sebepsiz gidişi, kaldıramadım hiç gelmeyişini sonunda aklımı ayaklarım altına aldım, aklım oynattım sevgili…
    Nazlı ceylanım, dağlar arkasında kalanım, ne ettimse benim olmayanım. Ey! Benim canım alanım, söyle mutlu musun gittiğin yerde? Söyle güneş orada da doğar, batar mı? Batınca, karanlık çökünce, ay yüzünde güller açar mı? Arada bir aklına gelir, gözlerin ağlar mı? Yanar mı arada bir ellerin? Söyle Allah aşkına arada bir yüreğin ben gibi kanar mı?
    Gözlerini kaybettim önce sonra ellerinin mavi sıcaklığını ve sonunda da seni kaybettim… O gün bugündür renkler tılsımını, rüzgâr dağınıklığını ve ben aklımı arar dururum…
    Gittiğinden beri günahlarım daha da bir artı, sevaplarım sende kaldı çünkü. Çocukluğum, gülen yüzüm ve bütün oyuncaklarım sen gibi unuttular beni. Gamdan, kederden, acıdan ve umutsuzluktan yana ne varsa hepsi yanımda. Öyle çok dost oldular ki anlatamam, meğer ne kadar da vefalılarmış. Sen gittin onlar yaren oldular, akşamlarımı sabahlarımı anlar, kalbimi bir onlar yıkar oldular… Tertemizim şimdi…
    Gülüyorum biliyor musun? Anlamsızca gülüyorum… Sabahın altılarında, yolların en tenhalarında, karanlığın en duldasında saklardım seni biliyorsun…
    Sana hiç kıyamazdım, bir gören, bir duyan olur diye köşe bucak saklardım gözlerini, ellerini. Saçlarına kimse dokunsun istemezdim, yüzüne gölge, kalbine keder düşsün istemezdim. Seni öyle çok severdim ki, sen bile korkardın sevgimden. Karanlık yolların en izbe bükümlerinde bütün gizlerini dinler sonra da sana sarılır gözyaşlarımızı karıştırırdım birbirine. Gözyaşların sahipsiz kalmadı hiç…
    Tertemizim şimdi… Tertemiz…
    Öyle çok temizim ki anlatamam deniz gözlüm… Ne sevgi, ne umut, ne mutluluk ne de sabır hiç biri yok gönlümde. Öyle bir yıkadı ki acılar denizim, inan bütün neşelerim, sevinçlerim kaçacak delik aradı.
    Oturdum sonra güldüm onlara. Amma da korkaklarmış ya… Alıp kuyruklarını hemen kıstırdılar köşelere ve bir daha o deliklerden, o karanlık dehlizlerden de hiç çıkmadılar.
    Gel de şunların zavallı hallerine gülme şimdi…
    Neyse deniz gözlüm aldırma sen bütün bu olanlara… Olabildiğince kirli kal, sakın yıkama ben gibi “o” yaramaz sevinçlerini ve olabildiğince temizleri başka başka gönüllere sat, sat ki sen yaşa deniz gözlüm, gözlerin yaşasın, bırak kirli kalsın ellerin emi… Sen gittin bu şehirden, şehir üzerime kustu…
    Sen gittin bu şehirden, şehir çamur oldu, şehir yüreğime küs oldu. Sen gittin Ankara'dan, beni benden ayrı ettin, aklımdan, hayallerimden, kirlerimden, sevdiklerimden ettin.
    Farkında olmasan da bütün bunlardan, eminim zaman zaman acı zilleri çalıyordur, kalbinden, gözlerinden, ellerinden yakalıyordur, bütün sevinçlerim hesap soruyordur deniz gözlerinden…
    Öyle çok özledim ki sevgili, özlemden öte…
    Öperim gözlerinden…