BİR fincan kahvede; huzuru, muhabbeti, dostluğu, samimiyeti arar, yaşarız. Erkekler kahvehanede; kadınlar ise arkadaşı komşusu ile evde, bahçede, dostluk kurma veya kurulan dostluğu yaşatmak için yudumlar kahvesini. Miktarı azdır kahvenin, hatırı çoktur.
İster kahvehanede, ister evde, ister başka yerde içilsin; tek başına içilen kahvenin tadı yoktur. Kahve çok kişiliktir.
Kahvehaneler çok kişinin toplandığı, Osmanlılardan bugünlere süregelen mekanlardır. Osmanlılar zamanında sosyalleşmenin adresi olsalar da günümüzde işlev bakımından geçmişten çok farklılık göstermektedir.
***
Mahallede sorunların çözüldüğü, mahalle dedikodusunun bile büyük bir incelikle yapıldığı, çocukların sünnet edildiği, yaralılara ilk müdahalelerin yapıldığı adeta sağlık kuruluşu olan mahalle kahvehaneleri, 
İşsizlerin iş bulduğu, ticaret merkezine dönüşen esnaf kahvehaneleri,
Gündüz normal formatı, gece ise eğlence merkezi olan, ortaoyunların izlendiği, çalgı çengi ile eğlenilen, manilerin söylendiği semai kahvehaneleri…
Geçmişimizde bölgeye ve ihtiyaca göre çeşitlenen kahvehaneler, günümüzde tek isimle ve hep aynı formatla işletilmektedir. Yozgat’taki kahvehane ile İstanbul’daki kahvehane arasında hiçbir fark yoktur.
***   
Hikâye yazarlarımızdan Sait Faik’in "Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım…” dediği, bir zamanlar şairlerin, yazarların, mekteplilerin gittiği, gazetelerin, dergilerin okunduğu kültür yuvaları kahvehaneler bugün o statüden çok uzaktalar.
Maalesef bugün işsizlerin toplandığı, bazen de çalışan insanların eşlik ettiği, kahvehanede bulunmayı eşleri ve çocuklarıyla zaman geçirmeye tercih edenlerin mekanı, emekli amcaların dert döktüğü, spor tutkunlarının spor muhabbetine gömüldüğü, siyasetin hararetle konuşulduğu yerler oldu kahvehaneler.
Kahvehanelerde bazı müşteriler, bir bardak çayın hesabını başkasının üstüne yıkmaya çalışıyor ve bu davranışını gururla dışarda anlatıyor. Kültürel etkileşimin sıfırlandığı, sadece masalarda kurulan oyunların oynandığı kahvehaneler, kavga ve gürültüden de nasibini alıyor. Erkeğin alışkanlık haline getirdiği, neredeyse günün büyük bir bölümünü geçirdiği kahvehaneler, çiftler arasında büyük problemlerin yaşanmasına neden oluyor.
***
Korona virüs nedeniyle kapatılan daha sonra masa oyunlarının oynanmaması şartı ile açılan kahvehane işletmecileri bu süreci değerlendirebilirler.
Masalara okey taşları yerine kitaplar konulabilir, okuma saatlerinde kahve eşliğinde kitap okunabilir.
Sosyal mesafe, maske kullanımı ve hijyen kurallarına dikkat edilerek çeşitli meslek dallarından uzmanlar davet edilebilir, söyleşi, seminer düzenlenebilir.
Gönüllü hizmet kapsamında; tablet, televizyon, bilgisayarı olmayan çocuklara gönüllü eğitimci ya da gönüllü üniversite öğrencisi öncülüğünde yine korona virüs tedbirlerine dikkat edilerek ayrı gün ve saatlerde bireysel eğitim verilebilir.
Erkek egemen kahvehaneler cinsiyetçilik görüntüsünden çıkabilir, belirli gün ve saatlerde kadınlara yönelik seminerler, çeşitli eğitici ve öğretici kurslar, okuma yazma bilmeyenler için okuma yazma kursu düzenlenebilir. Bütün bunlar kahvehaneleri daha faal hale getirecek, en azından şimdilik içecek sürümünden gelirin artmasını sağlayacaktır.
İskambil oyunu, tavla, okey yok; aman bittik demeyin!
Eğer bu oyunlar kahvehanenin olmazsa olmazı olsalardı, yasaklar çerçevesine alınmazlardı. 
Yaratıcılığın ve değişimin tam da zamanı.
Biz ne kazanacağız demeyin!
Allah gümüş kapıyı kapatırsa altın kapıyı açar.
***  
Bir yerden, evet bir yerlerden başlamalı, kahvehaneler kültür yuvası olmalı.
Neden mi?
Türkiye’de 400 bini aşkın kahvehane, 1413 kütüphane bulunuyor.
Bu korkunç fark yeterli değil mi?