AFRİN'e giden birliklerin önüne geçen muhabir bir tankın üzerindeki Mehmetçiğe soruyor:” İstikamet Nereye?” Cevap ilginç:” Kızıl Elmaya”  Bu cevap birden bire Türkiye gündemine oturdu. Peki ” Kızıl Elma” Neresi? Herkes bunu merak etmeye başladı:
Kızıl”, Türk kültüründe genellikle kıymetli sayılan bir renk; “Elma” ise mistik bir yanı bulunan; bolluk, bereket, şifa kaynağı olarak görülen bir meyvedir.  Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir. Türk milliyetçiliğinin önemli sembollerinden birisi olan Kızıl Elma imgesi, Türk devletleri için bir hedefi ve amacı simgeler. Ulaşılması gereken bir yeri, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hâkimiyeti idealini, kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmiştir.
Kızıl Elma imgesinin ilk kez Orta Asya Türkleri arasında doğduğu; Ergenekon Destanında Ergenekon'dan dışarıya çıkma ve kaybedilmiş eski yurdu geri alma idealini simgelediği kabul edilir… Türkistan’dan Hazar Denizi’nin doğusuna gelen Oğuzların ise Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetinin ifadesi olarak bulunan “Altın Topu”  yani “Kızıl Elma”yı ele geçirmeyi ülkü edindikleri düşünülür. Bu kavram Türk masallarında da motif olarak işlenmiştir.
Türkler özellikle Oğuz Türkleri arasında cihan hâkimiyetinin sembolü olarak ifadesini bulmuş bir mefhum veya mefkuredir. Kızılelma Türklerin yaşadıkları bölgeye göre batı yönünde ulaşılması gereken bazen bir belde bazen de bir ülkedeki taht veya mabet üzerinde parıldayan veya cihan hâkimiyetini temsil eden som altından yapılmış kızıl renkli Altın bir yuvarlak yahut top olarak tahayyül edilmektedir.
Kızılelma ilkesi, Osmanlının yükselme döneminde oldukça geçeri olmuştur. Eğer bu düşünce hedeflenmeseydi, XI. Yüzyılda Anadolu’da yaşamış bir milyon Türk, azınlık olup yok olurdu. Bu ilke biz Türklere milli inanç, güven ve kuvvet aşılamıştır
Kızıl Elma efsanesi İstanbul'un fethinden sonra yeniçeriler arasında yaygınlaşmıştır. Osmanlı’nın Avrupa‟da fethetmeyi istediği önemli şehirler, “Kızıl Elma” olarak anılmıştır. Çeşitli kaynaklarda, Fatih Sultan Mehmet devrinden başlayarak III. Selim dönemine kadar Türk askerlerinin “Padişahım, biz senin uğrunda ta Kafdağı’nın ötesine, Kızılelma'ya dek varırız” sözlerini dillerinden düşürmediği ifade edilir.
1521'de Belgrad'ın alınması, 1526 yılındaki Mohaç Savaşı ve 1529'daki I. Viyana Kuşatması'na dair Osmanlı eserlerinde hep Kanuni Sultan Süleyman'ın ‘Kızıl Elma'yı eline aldığından' bahsedilmiştir. Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Kühnü'l-Ahbar adlı eserinin bir yerinde Kızıl Elma Portekiz ile ilişkilendirilmiş; bir başka yerinde ise “Frenklerin ülkesinin en ücra köşesinde büyük bir kilise” ile ilişkilendirilmiştir. Edebiyat tarihçisi Orhan Şaik Gökyay, söz konusu kilisenin bazılarına göre Roma'daki Saint Pierre Kilisesi olduğunu ifade etmiştir.
Ulaşılması gereken hedef mefkûre olarak anılan Kızılelma zaman zaman coğrafî yerlere isim olarak verilmiştir. Bu yer veya varılması gerekli coğrafyalar Macaristan İstanbul Roma Engirüs Viyana gibi beldeler olmuştur. Ancak sadece coğrafî yer ulaşılması fethedilmesi gerekli belde olmaktan çok Kızılelma Türk milletinin hedefi olarak zihinlerde yer etmiştir. Zaman zaman bir devlet olma ideali olan Kızılelma çoğu kez Türk birliği idealinin ismi olmuştur. Bugün de Türk milletinin birleşme ideali Turan Devlet fikri olarak yaşamaktadır. Şimdilerde Kızıl Elma Ülküsü diye nitelendirilen düşünce muhafazakar düşüncelerin çoğalmasına ve son 10 yılda OrtaDoğu’da Türkiye’ye verilen önemin artmasına neden olmuştur. Türk devletlerinin birleşmesiyle oluşacak birlik düşüncesi şimdi büyük ve dünyaca ses getiren ve kökü Osmanlıya dayanan bir Türk-İslam Birliğine dönmüştür.