YÜZÜNDEN tebessümü eksik etmez, üzülse de sevinse de içten gelen tebessüm onun adeta yüz aksesuarıdır.
Dostluğu içten, yapaycılığı yoktur.
Eğilmez ama saygılıdır,
Bükülmez ama hürmetkârdır.
Sevgisi candan, yürektendir.
Gazetecilik yaptığı sıralarda, haberi koklayan adamdır. Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı zamanlardaki, manşet haberleri unutulmazdır… Geldiği tüm görevlerinde ardında bir desteği olmamıştır. Açıkçası kimseye minnet etmemiştir. Kendi başarı ve özgüveni bugünlere taşımıştır. Gazetecilikten, görsele bir geçti, pir geçti derler ya işte öylesine ses getirdi… Ekranın gülen yüzü oldu… Çalar Saat Programı ile tiryakilik yaptı. Başarı ağacına meyveleri yükledikçe yükledi… Eeee bu ağaç taşlanmaz da ne yapılır? Tabiki, taşlanır! Eline taşın büyüğünü alanda, daha ufağını alan da  fırlatmakta yarış eder hale geldiler. Anadolu’da bir tabir vardır; kaya büyükte olsa, küçükte olsa “Yel kayadan bir şey alamaz…” Hangi görsel veya yazılı basın mensubu, kocasının adı aynı, eşinin adı aynı bir haber kendisine gelince günlerce araştırma gereği duyar? Zamanımızın kalem erbapları! Sanki hiç kazaya uğramadılar, hep araştırıp yazdılar! Hani ya derler ya “Dinime küfreden, bari Müslüman olsa…”  Hazreti İsa Peygamberin “İçinizde en günahsız olanınız taş atsın…”  sözünü hatırlatarak, bende diyorum ki, “En günahsız olanlarınız taş atsın…”  Ne yazık ki taş atmaya o kadar çok gönüllü çıkıyor ki, kim günahkâr, kim değil ayırmak mümkün olmuyor. Zaten günahkâr olmayan taş atmaz ki, atarsa günaha bulaşmışlar atar. İsmail’e taş atanların hangi sınıfa girdiklerine de okuyucu karar versin artık.