İSMAİL Çavuş’un bölüğünde yakın köylülerinden bazı arkadaşlarının isimlerini de zikretmekte fayda var. O isimlerden birkaçı şunlardı: Büyük Eynelli köyünden Kara Ahmet, Darıcı köyünden At Hasan ve Kör Bekir, Taşpınar köyünden Ali Çavuş, Mehmetbeyli Köyünden Kara Ferhat, Aşağı Cumafakılı köyünden Tatar Seyit. İsmail, askere alındığında silah tutmayı bile bilmiyordu. Onun en büyük şansı yakın köylerden hemşerileriyle aynı bölüğe düşmüş, hepsi de çok tecrübeliydi. Her birinden bir şeyler öğrenmiş, gözü pekliği sayesinde de çavuşluğa terfi etmişti. Yapılan her taarruzda en önde gidiyor, yağmur gibi yağan mermilere aldırmadan yedindeki arkadaşlarına örnek olmaya çalışıyordu. Defalarca yaralanmasına rağmen bu yara beni öldürmez diye diye yarasını pansuman yaptırıp birliğine döndü. Özellikle süngü harbine girildiğinde düşman askerlerine süngüyü sapladığı gibi omzundan aşırıyor, sıkışan arkadaşlarının imdadına koşarak onlara bir zarar gelmemesi için ölümü göze alıyordu.
Bir gün Taşpınar köyünden Ali Çavuş ile bir arkadaşı öncü keşif yapmak üzere düşman mevziine kadar yaklaşmıştı. Ali Çavuş’u fark eden Yunan süvari subayı atına binerek Ali Çavuş’un peşine düştü. Ali Çavuş koşarak birliğine kavuşmaya çalışırken Yunan subayı yetişti ve Ali Çavuş’a kılıcını sallamaya başladı. Ali Çavuş atın altına girdi, atın geminden tuttu. At debelendikçe Ali Çavuş kendini korumaya çalıştı, Yunan subayı elindeki kılıcını salladıkça Ali Çavuş; “Allahuekber” diyerek haykırdı. İsmail Çavuş hemşerisinin dara düştüğünü görünce mevziden fırladığı gibi Ali Çavuş’un imdadına yetişmeye çalıştı. İsmail Çavuş’un atış menzilinden uzaktaydı. Yunan subayı, at sırtında kılıç sallamaya devam ediyor. Ali Çavuş, atın gövdesini kendine siper etmiş, defalarca sallamasına rağmen hala direniyordu. İsmail Çavuş kendilerine doğru koşan Elmahacılı Hasan’ı görünce; “Çabuk geri dön ve ateş et!” dedi. Elmahacılı Hasan, döndü, bir el ateş etti. At sırtındaki Yunan subayı cansız bir şekilde yere düştü. Ali Çavuş atın gemini bırakıp biraz önce tepesinde kılıç sallayan Yunan subayının boynuna bastı, süngüyü göğsüne sapladığı gibi kıvrattı. 
Savaş bitmiş askerlerimiz köylerine kasabalarına dönmüşlerdi. Tatar Seyit üzerindeki cephenin tozuyla soluğu İsafakılı köyünde aldı. Onun, İsmail Çavuş’un kurtulduğundan haberi yoktu. Babasının evine vardı ve kendini tanıttı; “oğlun İsmail’in cephe arkadaşıyım” dedi. İsmail ağa oğlunun da geldiğini söyleyerek içeri davet etti. Eve vardığında Büyük Eynelli köyünden Kara Ahmet, Taşpınar köyünden Ali Çavuş da oradaydı. İsmail Çavuş, arkadaşlarını başına toplanmış görünce çok duygulandı ve babasına dönerek; “Beni kurtaran işte bu adam.” dedi. Ali Çavuş da; “Beni kurtaran da bu.” diyerek İsmail Çavuş’u işaret etti. O günden sonra da dostlukları devam etti. 
Taşpınar köyünden Ali Çavuş, her bulunduğu sohbette; “Sizin Alevi diyerek adını tastiklettirdiğiniz İsmail Çavuş var ya, işte son sözüm; Cenabi Allah bana öbür dünyada Cennet beratını verirse, Vallahi İsafakılı İsmail Çavuş’u yanıma almadan ben o cennete girmem.”
Bu kardeşliği unutup gaflete daldık, Sivas Madımak Otelinde hep birlikte insanlığımızı ateşe verdik.
Madımak; İç Anadolu’ya özgü baharın simgesi, fakirin yokluk aşıydı.
Madımak; Müjdecisiydi tabiatın, ta ki Yıl, 1993 aylardan Temmuz’a kadar.
Sivas; Halk Ozanı Pir Sultan ABDAL’ın şehriydi. O ozan ki, zalim hükümdar karşısında sözünü esirgemeyen, can verip zulme boyun eğmeyen biriydi. Ölümünün üzerinden asırlar geçse de, onun dik duruşu mazlumların kaderlerinde belirleyici bir simge olmuştu. Türkü dostları, şair izdaşları onu unutmamış, vefa örneği göstermek babında Sivas Merkeze heykelini dikmişler, bir gün önce de açılışını gerçekleştirmişlerdi.
Sivas; Medeniyetin beşiği, kardeşliğin baş şehriydi. Alevi-Sünni kardeşliğine 12 Eylül öncesinde bile fitne sokamamışlar, tıpkı Yozgat gibi, hiçbir şekilde ayrışmamışlardı.
Pir sultan Abdal anma ve kültürel etkinlik için ülke genelinde Sivas’a akın eden, kültür-sanat ve edebiyat sevdalıları Sivas Merkez’de bulunan Madımak Otelini de kendilerine mekan belirlemişler, her yıl olduğu gibi Pir Sultan Abdal türküleri okunacak şiirler seslendirilecekti.
1Temmuz’da başlayan ve dört gün boyunca Sivas’ta hoşseda bırakacak olan bu organizasyon coşkusundan birileri rahatsız olmuş, iki gün önce bazı karanlık eller tarafından bastırılıp dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuz'da neler yaşanacağının habercisi olmasa da, işaret gibiydi. Bildiride Aziz Nesin'in o günlerde başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi'nin "Şeytan Ayetleri" kitabından bahsedilmiş, Nesin hedef gösterilmişti.
2 Temmuz Cuma namazı sonrası toplanan bazı karanlık yüzler cami cemaatini de tahrik ederek peşlerine taktığı kişilerle birlikte etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne doğru sloganlarla yürüyüşe geçmiş,. "Sivas laiklere mezar olacak" nidalarıyla sokakları inletmiş, gruptan ayrılan bazı kişiler bir gün önce açılışı gerçekleştirilen "Halk Ozanları" heykelini yıkıp, tahrip etmiş; bir kısmı Valilik önünde Sivas Valisini bu etkinliğe izin verdiği için protesto etmişler, saldırganların sayısı her saat daha da artmıştı.
Akşamüzeri olduğu halde kalabalık daha da artmış, Madımak Oteli'nin önündeki kalabalık, yaklaşık on beş bin kişiye ulaşmasına rağmen, kalabalığı dağıtmak için gerekli tedbirler alınmadığı gibi, Madımak Oteli'nin önündeki araçlar ve sürükleyerek getirdikleri heykeli de ateşe verilmişlerdi.
Sanat ve edebiyatçı onlarca kişi otel içerisine hapsolmuş, korkulu gözlerle bir an evvel kontrolsüz kalabalığın dağılmasını bekliyorlardı.
Otelin birinci katına tırmananlara kimse engel olmamış, kalabalık içerisinde birileri, “YAKIN, YAKIN” diyerek haykırmaları neticesinde, sanat camiasından otuz üç kişi, iki otel çalışanı ve iki saldırgan Madımak Oteli'nde kimi dumandan zehirlenerek, kimi kor ateşlerde yanarak can vermişlerdi.
Zalimin zulmüne boyun eğmeyen Pir Sultan ABDAL sayısı o günden sonra otuz altıya çıkmış, Sivas tarihinin en büyük kara lekesini almış, Yobaz kişiler emellerine “Sözde ALLAH’IN dinine sahip çıktığını” zannederek, İslam Dini; Bir karıncanın bile ateşe verilmesine cevaz vermezken, onlarca insanı diri diri yakmakta mahsur görmemişlerdi.
Oysa bize bu toprakları vatan yapan ecdadımız, İsmail Çavuş, Ali Çavuş, Tatar Seyit gibi kahramanlardan emanet aldık. 2 Temmuzda yaşanan vahşetten, insanlığımızdan utandık.