TÜRKİYE'nin ilk milli parkı Yozgat Çamlığının girişinde, Kumdöken çeşmesinin başında yaşlı, ufak-tefek bir adam, eşeğinin semerine takılı tahta heybeye yağ tenekesine doldurduğu suları yerleştirmeye çalışıyordu. Su dolu tenekeyi eşeğin üzerine yüklemesine yardımcı olmak istediğimde, 'sağol' diyerek, sırtını döndü. Su dolu tenekeye sıkı sıkıya sarıldı. Yardım talebimi, 'İşimi yapıyorum, bundan para kazanıyorum. Senin yardımına ihtiyaç duyarsam, bedelini ödemem gerek, hakkın geçer' diyerek, geri çevirdi, nasihatta bulundu...
***
Sucu Dursun Dede... Yaşdığı Mahalledeki sokakta ismi mevcut. Bir çok insan bu ismi bilir ama kimdir? necidir? Tanıyanları tarafından neden bu kadar çok sevilir? pek bilinmez. Hakkında yazılmış bir tek kelam yoktur, gazete küpürleri dışında. Ama Dursun Dede özelinden yazılacak o kadar çok şey var ki; nereden, nasıl başlanılmalı!..
***
Eskipazar Mahallesi'ndeki Mehmet Akif Ersoy İlkokulu önünden geçen yoldan, dar, arnavut kaldırımı sokaktan içeriye giriş yaptığımda, insan boyu yüksekliğindeki taş duvarların üzerinden sarkan meyve ağaçlarının dalları ve kokusu tarafından karşılandım.  Arnavut kaldırımı, biraz rampa yoldan ilerleyip, sarı taş duvar üzerine yerleştirilmiş ahşap kapının üzerinde sallanan, halka biçiminde, kapıyı kilitlemekte kullanılan demir parçasını ahşap kapıya vurarak, içeriden açılmasını bekledim. Bir süre sonra kapı aralandı. Kenarları el işlemeli yemenisin bir ucuyla ağızını kapatan bir kadın 'buyur, kimsin?' diyerek, beni sorguya aldı. Sadece, kapı aralığından kafasının bir kısmını görebildiğim kadının sorularına yanıt vermeye çalışırken, içeriden 'bırak girsin, soluklanırken kim olduğunu sorarsın' sesi yükseldi. Yaşlı kadın, kapıya araladı, içeriye ilk adımı attım...
Küçük bir bahçe. Beyaz badanalı bir ev. Evin giriş kapısı önüne tahtadan yapılmış, iğreti bir seki düzeni. Seki üzerinde, başına güneş geçmesi için taktığı tekkesinin altında beyaz puşi omuzlarına doğru sarkmış. Her zaman olduğu gibi siyah ceketi. Pantolonunun paçaları çorapların içerisinde, ak sakallı, minyon tipli bir adam. Beni görünce sekiden indi. Gülümseyerek, 'hoşgeldin' diyerek, karşıladı. Elimi tuttu, yanaklarımdan öperken, şaşkınlık içerisinde, 'bu da kim?' der gibi bizi takip eden yaşlı kadına, 'yabancı değil, bizim gazeteci, senin evladın sayılır, çekinme' diye, tanıtımda bulundu...
Tanıtım sonrasında sekiye oturduk.  Bahçesinden topladığı meyvelerden ikram etti. Konuştuk. Önce ayran geldi. Arkasından evde yapılmış çörek, yanında çökelik, yeşil soğan, çay. Çaylarımızı yudumlarken, yapmayı düşündüğüm haberle ilgili soruları da soruyor, yanıtlarının bazılıranı kağıda yazarken, bazılarını anlayabilmek için pür dikkat dinlemeye çalışıyor, kafama not ediyordum. Fotoğraflar çektim. Haber yaptım...  
***
Sucu Dursun Dede, şehir merkezinde ikamet eden il yöneticilerinin, zenginlerin su taleplerini karşılardı. Bu hizmetine karşılık da bir bedel alırdı. Hergün, yaz-kış demeden Çamlıktan, yağ tenekesi ile getirdiği suyu abone ettiği kişilere dağıtır, karşılığında aldığı para ile geçimini temin ederdi. Fazlasında gözü olmayan birisiydi. Sırtındaki eski ceketinin yerine birisi yeni bir ceket vermeye kalkıştığında kabul etmeyecek kadar gururlu. Kabul ettiğinde ise bunun karşılığını, bedelini mutlaka bir şekilde ödemek için mücadele veren bir erdeme sahipti, Dursun Dede...
***
Sucu Dursun Dede'nin su taşımadaki can yoldaşı, öldü. Eşek ölünce su taşıması da güçleşti. Bir süre el arabası ile su taşımaya çalışan Dursun Dedeyi tesadüfen gören Belediye Başkanı Cevdet Dündar, duruma müdahale etti. Vakıflara ait otel odasından aşağına inip, işyerine gitmek üzere yola çıktığımda Cevdet Dündar ile karşılaştım, Cumhuriyet Alanı'nın kenarında. El etti yanına gittim. Elimi tuttu, birlikte makama çıktık. Dursun Dede'nin durumunu anlattı. Sipariş verdiği eşeğin traktör ile köyden geleceğini, birlikte gidip teslim etmemizi istedi. Kabul ettim...
Yürüyerek Mehmet Akif Ersoy İlkokulu'nun önüne kadar gittiğimizde, traktör römorku üzerindeki eşeği gördük. İndirdik, sahibi ile birlikte Dursun Dede'nin kapısana dayandık. Eşeği kapının önüne bağlayıp, içeriye girdik. Eşeği kabul etmeyeceğini çok iyi bilen Başkan Cevet Dündar, 'Bak dede, sana bir eşek getirdim, belediyenin malı. Buna iyi bakacaksın. Kira bedeli olarak da hergün belediyeye bir ibrik Kumdöken suyundan bırakacaksın!' diyerek, Dursun Dedeyi ikna etmeye çalıştı. Bir süre sonra Dursun Dede ikna olup, eşeği içeriye aldı. Sonrasında hergün bir ibrik suyu belediye başkanı makamına getirip, bırakarak, eşeğin kirasını ödemeye çalıştı...
Başkan, konuklarına bu suyu 'Dursun dedenin ikramı' diye, görev süresince dağıttı. Sonra ne oldu? Ne olduğunu ben de hatırlamıyorum...