ZAMAN zaman gazete, televizyon gibi iletişim araçlarında, sosyal medyada öyle olaylara tanık oluyoruz ki deyim yerindeyse kanımız donuyor. Dünyaya egemen olan en büyük ve etkili güç konumunda bulunan, adına insan dediğimiz yaratıklarca gerçekleştiriliyor bu kan dondurucu olaylar.

İnsan dünyanın en yetkin varlığı. Bu yadsınamaz bir gerçek. Zekâsı ve yaratıcı gücüyle ilginç buluşlara adını yazdıran bu varlık; aynı zamanda acımasızlığın, vahşetin de simgesi durumuna gelebiliyor sıkça. Bu durumla ilgili televizyonlarda, sosyal medyada akıl almaz görüntüler yayımlanıyor. Köpeği arabasının arkasına bağlayıp tam gaz sürükleyen, başına sopayla defalarca vurduğu köpeği kör ve sağır bırakan, yeni doğmuş kedi yavrularını yere çarparak öldüren, eve kedilerini hapsedip açlıktan ölmelerine neden olan, çoban köpeklerini sıpaya saldırtıp onu parçalatan ve daha niceleri; insan denilen, ama insanlıktan nasibini almamış yaratıklar değil midir?..

Durup dururken, ortada hiçbir neden yokken (Neden olsa da fark etmez ya.) insan, bir hayvana nasıl acımasızca eziyet edebiliyor?.. Böyle davranışlarda bulunanlara psikopat denmez de ne denir?..

Düşünün, karşınızda kendini savunmaktan aciz bir hayvan var. Size zarar da vermiyor. Ama siz, sırf iç dünyanızdaki psikopat duygularla hareket ederek ona işkence yapıp acı çekmesine neden oluyor ve bundan da büyük bir keyif alıyorsunuz. Biz de size insan diyoruz. Hadi oradan?.. İnsan kim, siz kimsiniz?..

Ülkemizde hayvan haklarıyla ilgili doyurucu bir yasal düzenleme olmayışı, bu acımasız hayvan işkencecilerinin ellerini kollarını sallayarak gezmelerine neden oluyor. Bu hayvan cellatlarına basit uyarı ve yaptırımlar ya da idari para cezaları uygulanıyor. Dolayısıyla caydırıcı bir etki yaratmıyor bu cezalar.

Aracıyla bir insana çarpan sürücünün tepki ve telaşı ile bir hayvana çarpan arasında dağlar kadar fark var. Oysa zarar görenlerin ikisi de bir canlı. İnsanların olduğu kadar hayvanların da yaşama hakkı yok mu?.. İşte bu bilinçle 15 Ekim 1978'de Paris UNESCO evinde 14 maddelik Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi yayımlanmıştır. Söz konusu bildirinin ilk üç maddesi şöyledir:

1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.

2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.

3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.

Bildirinin diğer maddelerinde de özetle hayvanların çalıştırılma sürelerinin sınırlandırılması, onlara beslenme ve barınma olanakları sağlanması, hayvan haklarına da insan haklarına olduğu gibi saygı duyulması isteği yer almaktadır.

Hayvan haklarını koruyucu yasalar çıkarmakla da iş bitmiyor. Önemli olan bunların uygulanması. Gerektiği gibi uygulanmadıktan sonra bir anlamı kalmıyor yasa yapmanın. Ayrıca insanların daha çok küçük yaşlardan başlanarak tüm canlılara yönelik olarak gönüllerinin, yüreklerinin sevgiyle doldurulması gerekiyor.

İşin garip bir yanı daha var. Biz insanın insana yaptığı acımasız davranışları, işkenceleri duyup gördüğümüzde bunları hayvana benzetiyor; ”Bunlar insan olamaz, hayvan!” diyoruz.  Bu haksızlık değil mi?.. Diyeceksiniz ki hayvanlar çok mu masum, onlar da öldürmüyor mu? Evet, bir kaplan bir geyiği, bir kurt bir tavşanı parçalayıp yiyor. Peki, ama niçin? Yaşamını sürdürebilmek için. Bu doğal bir güdüdür. Ama biz insanlar böyle miyiz? Bırakın hayvanlara eziyet etmeyi, kendi türümüze de işkenceler yapıp eziyet çektirmiyor muyuz?..

İçinizden bana kızdığınızı hisseder gibiyim. “İnsan olarak bunca sorunla debelenip dururken, açlık ve yoksulluk içinde kıvranırken, daha kendi haklarımızı savunamazken bir de hayvan haklarıyla mı uğraşacağız?” diyorsunuzdur. Katılmıyorum böyle diyenlere, düşünenlere. Kuşkusuz kendi yaşamımızı düzene sokmak, daha iyi koşullarda yaşamak, haklarımızı korumak ve geliştirmek için çaba göstereceğiz. Ama bu, diğer canlıları göz ardı etmemizi gerektirmez. “Hayvanları sevmeyen insanlardan korkarım, çünkü içinde hayvan sevgisi olmayan birinin insanları sevmesi olanaksızdır.

Sevginin her kapıyı açan sihirli bir anahtar olduğu gerçeğinden hareketle, çocuklarımıza daha küçük yaşlardayken hayvan sevgisi aşılayalım; her canlının yaşama hakkı olduğu gerçeğini öğretelim. İnsan, hayvan ve bitki üçlüsünün bir arada yaşamasının önemini kavratalım. 

Unutmayalım ki havyan ve bitkiler olmadan yaşamımızı sürdüremeyiz.