Sen ilk harfim, ilk karanfil kokum ve hayat alfabemde her şeyim olan sen; öğretmenim, annem, canımın içi gül destem, ellerinde yürüdüm, ellerinde büyüdüm söyle neyimi sayayım sen olmayan?
     İlk kopya çektiğim, ilk kez yaşamaktan bu kadar çok utandığım gün geliyor aklıma.
    Başım eğik, yaptığımdan bin pişman, ne söylesem az, ne kadar özür dilesem kâfi değil…
    Pişmanlığım dağlar kadar. İlk kez sen öğrettin, hatanın da insana mahsus olduğunu, insanında kusurlarının olabileceğini ve özür dilemenin, pişman olup bir daha yapmamak üzere söz vermenin ne büyük bir erdem olduğunu.
     Ders çalışmadığım günlerde mücadelemin ışığı oldun. Sokak lambasının da bir işe yaradığını, bahanelerin korkaklara has bir duygu olduğunu, çalışmanın koşulsuzluğunu, yorgunluğun bahanesizliğini ve dahası yeni kitabım olmasa da, eski bir kitabı kaplayıp içindekilerinin yeni olduğunu fark ettirdin.
    Bütün fark etmelerim çocukluğuma, gençliğime, sıralar boyunda geçen günlerimde ki özlü sözlerinde gizlidir öğretmenim…
     Sen benim en bayram yanımsın ve sen benim adımı soyadımı  ilk kez bir kâğıt aklığına yazdıranımsın.
    Bir harf öğretene kırk yıl köleyse insan, ben sana bütün doğmalarımda, bugünde, mahşerde de köleyim öğretmenim…
     Karanlığın içinde özgür bir ses, külde kalem, bilinmeyende yol ve inadına çağdaş Türkiye’nin hayalinde dev bir çınar ve o ilk öğretmen Mustafa Kemal Atatürk.
    Artık biliyorum öğretmenim “o” hepimizin öğretmeni, öğreteni ve dahası bugünün ilk temeli…
     Senden içime düşen sadece yirmi dokuz harf değil, senden yüreğime geçen büyük sevgin ve bıkmadan, inadına sabırla öğreten ama hiç  vazgeçmeyen halindir öğretmenim…
     Ebediyen kalbimde kalacak ve orada sonsuza kadar yaşayacaksınız öğretmenim…