MEYVE ağaçlarının arasında üzeri 4 tarafından yere sabitlenmiş direklerin üst tarafı yanlamasına dikdörgen şeklinde sabitlenmiş ağaçlar ile çapraz ağaçlar üzerinde hasır örtülü. Arka tarafına eski bir çul, yan taraflarına ahşaptan yapılı korkuluklar ve bu korkuluklara dayalı yastıklar. Zemini ahşap, üzerinde çullar, çulların üzerinde rengarenk minderlerin tam ortasına oturmuş, minyon tipli bir adam. Önünde duran bakır leğen içerisinde kardığı şekerlemeyi, sapına çöp soktuğu elmaların üzerine sürüp, oluşturduğu kendi dünyası içerisinde gerdiği iplere özenle asıyor. Hemen yanıbaşında bulunan sepete dizilmiş, elma şekerleri, horoz şekerleri, biraz sonra çarşıda, pazarda, özellikle okul önlerinde satışa sunulacağı anın gelmesini bekliyor...

ŞEKERPINAR

Burası Şekerpınar Semti. Tuzkaya ile Çatak Mahalleleri arasına sıkışmış, ama her iki mahalleden daha da ünlü olan bu semtte yaşayanlar ürettiklerini pazarda satarak, geçimlerini temin eden insanlardan oluşuyor. Rahmetli dedem Tellal Seyfi'nin evinin hemen yanıbaşındaki ağaçlarla çevrili alanlarda meleşen kuzular, koyunlar ile ayrı bir bölüme bağlanmış, Camızlardan alınan süt, işlenip, yoğurt, tereyağı, kaymak yapılıp, pazarda satılıyordu, mesala... 
Şekerpınardaki evimiz ile Tuzkaya Mahallesini, Ciritlerin Yapıldığı Kırıklı, bağlar, bağdemlik, meyvelik, Hattuşaşa giden yol bölüyordu. Tuzkaya Mahallesi'nin ara sokağının hemen girişinde uzun boylu 'Göçmen' dedikleri birisi oturuyordu. O da 'Şekerci Amca' gibi evinin avlusunda, satabileceği ürünleri hazırlayıp, sırtlanıp, yollara düşüyordu. Soğuk havalarda sıcak sağlep, sıcak havalarda buz gibi limonata hazırlayıp, bakır işlemili bakracını, kendisine özgü kıyafetine entegre ederek, sırtlanıp, sokak sokak dolaşıyordu. Ayak gücü ile çalıştırdığı, üç ahşap ayak üzerine monte edilmiş çarkı ile bazen bıçak biler, özellikle Kurban Bayramı öncesinde sokak sokak dalaşıp, kurbanda kullanılacak kesici aletleri bilerdi... 

KELLECİ NECATİ
AYAKKABICI ALİ

Hemen aşağıda dayım Kelleci Necati ve kardeşi Şinasi'nin ikamet ettiği büyükçe bir ev vardı, bahçeli. Onların telaşı da bir başkaydı. Mesai bitmez. Bir taraftan fırına sürülecek kellerin hazırlığı yapılır, diğer taraftan iştimaya çıcak askerler için özel olarak hazırlanan çörekler, börekler tepsilerle fırına taşınırdı, pişirilirdi. Tol Çarşıdaki odunla yakılan fırınlarda...
Bırakın Yozgat'ı Sivas'tan, Tokat'tan, Çorum, Amasya, Samsun'dan bile ayakkabı yaptırmak için insanların selam verdiği rahmetli Ali dayım, 'müşteri veli nimettir' diyerek, hepsinin talebine yetişmeye çalışırken, oflayıp, pofladığına şahit olmadığım gibi, her zaman sert bir mizacıyla tanınmasına karşın, müşterilerine karşı hep güler yüzü gözümün önünden hiç bir zaman gitmedi/gitmiyor...
ÇINGIRDAK 
BAYRAMDA SATILIR

Şekerci Amca, elma şekeri ve horuz şekeri imalatını sürdürürken, vakit öğleye yaklaşmıştı ki hanımı yanına yaklaştı. ''Bey, ne yapıyorsun, sepet dolu, ipleri de doldurmuşsun, ne yapacaksın bu kadar şekeri!'' diyerek, merakını gidermek istedi. Şekerci Amca, elinde yaptığı işten dikkatini dağıtmadan, eşinin merakını gidermeye çalıştı. ''Hanım'' dedi, ''Önümüz bayram, çıngırdak da bayram da satılır. Sepettekiler bugünün rızkı için, ipe dizdiklerim bayram içindir'' diye karşılık verdi...

ÇINGIRDAKÇI

''Çıngırdak'' deyince aklıma geldi. Şekerpınar'da çıngırdakçı da vardı. Aynı zamanda söğüt dalından düdük yapar satardı. İsmini hatırlamıyorum. Ancak, Şekerpınar'a çıkan iki ana yol vardı. Birisi Tuzkaya Mahallesi ile Şekerpınar çeşmesi arasında, diğeri ise Pınara paralel inen bir yoldu. İşte bu yolun devamında ara bir sokağa dönülürdü. O da evinin bahçesinde kurduğu kendi dünyasında imalat yapıyordu. Söğüt dalından düdük, kamıştan kaval, küçük davul, davulun üzerine renkli boncuklar bağlayıp, sapını iki avcumuzun içerisine alıp, çevirmek suretiyle çıkardığı seslerle hoşnut olduğumuz dönemlerin ustasıydı. Hap kutularına yeniden şekil verip,  içerisine koyduğu leblebi/nohutlar, üzerine taktığı boncuklarla sallayınca ses çıkartan çıngırdaklar çocukluk dönemimizin vazgeçilmezlerinin ustasıydı. 
YANLIŞ 
ANLAMIŞSIN

Şekerci Amca, Kunduracı Ali Usta, Kelleci Necati, salepçi-şurupçu göçmen amca, çıngrdakçı ve daha niceleri.  'Çıngırdağı bayramda satan' isimlerin hepsi, ne kibir bilir ne de talebin arttığı dönemleri fırsata çevirmek gibi bir düşünceleri olurdu. Şimdi rahmetli babam geldi gözlerimin önüne. Ramazan ayında pide kuyrukları oluşurdu, her fırının önünde. Öğleden sonra başlayan telaş, iftar vaktine, ezanın okunacağı ana kadar devam ederdi. Ramazan pidesi almak için bekleyen insanlara karşı hep nazik olmayı tercih eder, başkasının kabalığını da hiç affetmezdi. Derdi ki, ''Bugün sana ihtiyacı olan insanlara yarın sen ihtiyaç duyabilirsin. Ramazan boyunca pide yok satıyor. Bunun Ramazan sonrası da var.''

YA BUGÜN

Niye anlattım bunca konuyu. Nereden çıktı, durup, dururken. Anlatmaya gerek yok aslında. Çevremize, son yaşadıklarımıza baktığımızda her şey ortada. Uzağa gitmeye gerek var mı? Bir virüs belasıdır gündemde. İnsanlara hijyen olmaları konusunda uyarılar yapılıyor. Marketlerde, mağazalarda temizlik maddelerinin fiyatları iki katına çıkıyor. Fırsatı değerlendirme hırsını ise 'Çıngırdak bayramda satılır' anlayışı ile açıklıyor.  Behey iki gözüm; sen 'Çıngırdak Bayramda satılırı' yanlış anlamışsın. Bayramda beher adetten daha fazla değil, sürümden kazanılır...