Her dem yüzüme gülen, sırtımdan vuran nefisler; bu dem başka…
    Ey! Eşkıya gönlümün kuşatılmış sevdası, ne bakarsın öyle? Bilmez misin ki kaşlarımın çatıklığı, şu gördüğün yalçın kayalardan resmedilmiş gözlerimin kuyularının üstüne ve ben darası alınmış safi yüreğimle çıkmadan önce buralara, bilirdim ki sevda her dem yaşar, yaşamazmış kızılca kıyametim, yaşamazmış hor bakışlım, yaşamazmış nazlım gözden uzak olan yüreğim sende…
    Gümrah toprakların çocuklarıydık. Başaklar bizle boy verir, sülünler yaşımızla beraber yaşardı. Neden sonra çorak coğrafyaların, kırılan umutların ve avlanan yüreklerin en tanınır tarifi biz olduk? Neden kavuşamayanlardan, kavuşsa da buluşamayanlardandık? Kim vurdu ceylan bakışlarımızı? Kim evcil yaşantılarımızı yabanileştirdi? Söylesene kim Allah aşkına, beni senden, seni benden kopardı?
Örselenmiş adımlarımla yaşıyor, yakılmış türkülerimin gölgesinde nefes alıyor ve yıkılmış hayallerimin, kerpiç damlarımın saman ve killi çamur kokusuyla tutunuyorum, şu yarası saklı hayatımın koptu kopacak bağına…
    Derya, deniz, dağ, taş demeden sevdim seni ben. Ne sırtımdan vuranlar, ne pusu atanlar, ne de asılsız yalanlarıyla ekmeğimi çalanlar korkutamadı deli sevdamı… Geceler boyu düşlediğim sevgim, altın hızmalım, yalın ayaklı, kor yürekli sevgilim; bilmelisin ki, esaret altındaki bu sevdamdan hiç dönmedim. Bir kere bile unutmadım saçının bir telini ve bir kere bile aklıma getirmedim beni unutabileceğini. Yüce dağların zirvesinden kopup geliyordu her damlan ve ben her damlada ruhumu yıkıyor, bütün pisliklerimden arınıyordum. Çünkü senin doğduğun, benim yaşadığım, at sürdüğüm topraklar, ihaneti düşman sayar, sevdaya kem getireni tanımazlardı. Görüyorum ki hor bakışlım, ekmeğin sarp yamaçları bugün ağır bedeller ödetiyor insana ve insan olan çıktığı yolda sal misali çalkantılarda terk ediliyor…
    Bu akşam gam, har gönlümde, bu akşam söylediğin her söz, kem yüreğimde ve bu akşam bütün dağlarım toz toprak, keder dolu gözlerimde. Nazlım, altın hızmalım nasıl kıydın eşkıya yüreğime? Nasıl can verdi sevdamız, o dokunmaya kıyamadığım ellerinde? Hiç mi meraklanmadın? Hiç mi sevmedin beni? Töremiz bumuydu Nazlım?  Ey! Hor bakışlım, kem sözlüm; ömrüm dar ağacını çoktan kurdu ve bana senin geleceğin, buluşacağımız günleri saymaya başladı bile. Beni merak etme sen, alıp yüreğimi sessizce gidiyorum ben. Nice tufanlar gördü yaralı yüreğim, bil ki yine “o” tutar elimden… Ekmek için çıktığım şu yollara düşmeden önce yaşam sebebimdin. “Her dem yüzüme gülen, sırtımdan vuran nefislere karşı direncimdin ama bu dem başka hor bakışlım, inan bu dem başka…” Sen vurdun! Ben öldüm!
    Hiç bitmeyecek sevgimle…


Sensiz olmaz demiştim
Gittin külde ateştim.
Halim kötü bilesin,
Kalbi kara güzelim.”
    “Ahu gözlüm; hayat istemektir ve istemekten ibarettir…” Hep isteriz ama olmaz bazen. O zaman küsmek yok hayata. Her zaman her istediğimiz olmaz ve her zaman istediklerin sana gelmez. Emin ol dilekçende bir eksiklik vardır.
    Aslında bildiğin ama yapmadığın, yapmaktan korktuğun, utandığın, kırılacağını düşündüğün ve bütün bunların üstünde gözlerin dilberim gözlerin; yalan söylüyorlar bu akşam ve bu akşam gözlerin istemesini unuttu, karıştı bir yalnızlığa. Bu akşam gözlerin birbirine yalan söyledi, gözlerin birbirlerini görmedi bu akşam, göremezlerde…
Gecenin duldasında kalmışım,
Yalnızlığın alazında yanmışım,
Hep susmuş
yalanlarına kanmışım,
Ben seni canda
kıble saymışım…
    İnan yüreğimden sana  aşk tamam dese, aşkın olurdum. Elimden, dilimden, gözlerimden sana dair sonsuz olmak gelse, olurdum. En azından gözlerin hak ediyor ama bütün bunları sen bir kenara bırak, kadınım olmana hiçbir engel yok ince bellim. Hayat somut, hayat asil, hayat gurur ve onurun temsilcileridir ve bunlar hep vardır. Kimse onurundan gururundan bir şey kaybetmez. “Yaşamın erkeği olmak da bir, kadını olmak da.”  Gözleri aklımı şeytana satan kadın anlıyorsun değil mi? Beş dakika bile olsa “bir ömre bedel” avuç içlerindeki kayboluşun, mutluluğun ne demek olduğunu, biliyorsun değil mi?

Sebebimsen susar giderim,
Bu yarayı sineye çeker,
Yaptıklarını Allah’a
havale eder,
Yurdundan yıkılır giderim…
    Şimdi dinliyorum seni. Konuşmak istemiyor musun? Bugün burada senin için yazdığımın farkında değil misin? Değil misin farkında, kalbinin bütün acılarını almak ama asla kalbine acı olmak adına olmadığımın? Kalbine belki bir çiğ tanesi kadar da olsa sevgi olmak için yazıyorum. Gelmek çözüm mü sence? Ya düşersen aşka? Ya ağır gelirsem? Ya çekemezsen bu yükü?
Çaresiz bir ayrılıktır bu,
Güneşin kavurduğu yaradır bu,
Dermanı senle gitmiş
derttir bu,
İnanmış gönlümün
yazgısıdır bu…




     Bak şimdi güzel kadın, beni dinle; beğendim seni, sesini, gözlerini, yüzünü, dahası kalbini fakat ben bir “kiralık adamım” fakat ben “kiralık bir ömrü taşımaktayım” beni kiralamak sana ağır gelmesin sonra? Neden? Dersen eğer; ben bu ömrü hep kiralık yaşadım, acılara ayrılıklara  aşikâr, bir o kadar kaderine razı, bir o kadar prangalar içerisinde nefes almaya ve o “prangalar içerisinde sevişmeye” sonra avuç içlerinde terlemeye “o” kadar çok alışığım ki…
    Yani güzel kadın, yani gece bakışlı ahu, ben dertlere şerbetliyim, yükün olmayayım senin?
     “Ben senin avuçlarında eridiğim an ölsem de, sabah yeniden doğmak zorundayım. Sen benim avuçlarımda eriyip ölürsen ve yaşamayı başaramazsan, bu sefer ben sahiden ölürüm.” Dilerim kalbimi, dilerim sözlerimi anlıyor ve seni incitmek bir kenara, bir kuş tüyü ağırlığında örselemek dahi istemediğime inanıyorsundur ama sen ille de kadınım olmak zorundasın ve bu kadınlık seni yorar civanım…
Gelmeyeceksen
sevgiyle istemem,
Yalvartacaksan
peşinden istemem,
Ağlatacaksan
sevmeyip istemem,
Ölmeyeceksen
aşkımla istemem…
    Unutma! Aşkın platonik zamanları, ömrümüzün en büyük düşmanlarıdır. Kafeler, çayhaneler, Tophane’de nargileler ve dahası ekmek arası köfteler, bende bugün en sona gelen ama yaşandı mı en önde giden duygulardır ve şimdi ya kadınım,  ya kadınım, ya kadınım olmak var…
    Dinliyorum seni…
    …………………...
    Anlaşıldı, sen konuşmayacaksın ve bütün ötekiler gibi susacak, ne gelirse yaşayacak, suçu hep ötekinde arayacaksın. “Ne deyim bahtın her daim güller açar gül yüzünde dilberim…” Ha! Unutmadan, bugün sevgililer günüymüş, ümidim bir sevgilin, ümidim gününün kutlu ve mutlu olması.  
    Ben gidiyorum hoşça kal günaha davetkar gözlüm…
Sensiz olmaz demiştim
Gittin külde ateştim.
Halim kötü bilesin,
Kalbi kara güzelim.”
    “Ahu gözlüm; hayat istemektir ve istemekten ibarettir…” Hep isteriz ama olmaz bazen. O zaman küsmek yok hayata. Her zaman her istediğimiz olmaz ve her zaman istediklerin sana gelmez. Emin ol dilekçende bir eksiklik vardır.
    Aslında bildiğin ama yapmadığın, yapmaktan korktuğun, utandığın, kırılacağını düşündüğün ve bütün bunların üstünde gözlerin dilberim gözlerin; yalan söylüyorlar bu akşam ve bu akşam gözlerin istemesini unuttu, karıştı bir yalnızlığa. Bu akşam gözlerin birbirine yalan söyledi, gözlerin birbirlerini görmedi bu akşam, göremezlerde…
Gecenin duldasında kalmışım,
Yalnızlığın alazında yanmışım,
Hep susmuş
yalanlarına kanmışım,
Ben seni canda
kıble saymışım…
    İnan yüreğimden sana  aşk tamam dese, aşkın olurdum. Elimden, dilimden, gözlerimden sana dair sonsuz olmak gelse, olurdum. En azından gözlerin hak ediyor ama bütün bunları sen bir kenara bırak, kadınım olmana hiçbir engel yok ince bellim. Hayat somut, hayat asil, hayat gurur ve onurun temsilcileridir ve bunlar hep vardır. Kimse onurundan gururundan bir şey kaybetmez. “Yaşamın erkeği olmak da bir, kadını olmak da.”  Gözleri aklımı şeytana satan kadın anlıyorsun değil mi? Beş dakika bile olsa “bir ömre bedel” avuç içlerindeki kayboluşun, mutluluğun ne demek olduğunu, biliyorsun değil mi?

Sebebimsen susar giderim,
Bu yarayı sineye çeker,
Yaptıklarını Allah’a
havale eder,
Yurdundan yıkılır giderim…

    Şimdi dinliyorum seni. Konuşmak istemiyor musun? Bugün burada senin için yazdığımın farkında değil misin? Değil misin farkında, kalbinin bütün acılarını almak ama asla kalbine acı olmak adına olmadığımın? Kalbine belki bir çiğ tanesi kadar da olsa sevgi olmak için yazıyorum. Gelmek çözüm mü sence? Ya düşersen aşka? Ya ağır gelirsem? Ya çekemezsen bu yükü?
Çaresiz bir ayrılıktır bu,
Güneşin kavurduğu yaradır bu,
Dermanı senle gitmiş
derttir bu,
İnanmış gönlümün
yazgısıdır bu…
     Bak şimdi güzel kadın, beni dinle; beğendim seni, sesini, gözlerini, yüzünü, dahası kalbini fakat ben bir “kiralık adamım” fakat ben “kiralık bir ömrü taşımaktayım” beni kiralamak sana ağır gelmesin sonra? Neden? Dersen eğer; ben bu ömrü hep kiralık yaşadım, acılara ayrılıklara  aşikâr, bir o kadar kaderine razı, bir o kadar prangalar içerisinde nefes almaya ve o “prangalar içerisinde sevişmeye” sonra avuç içlerinde terlemeye “o” kadar çok alışığım ki…
    Yani güzel kadın, yani gece bakışlı ahu, ben dertlere şerbetliyim, yükün olmayayım senin?
     “Ben senin avuçlarında eridiğim an ölsem de, sabah yeniden doğmak zorundayım. Sen benim avuçlarımda eriyip ölürsen ve yaşamayı başaramazsan, bu sefer ben sahiden ölürüm.” Dilerim kalbimi, dilerim sözlerimi anlıyor ve seni incitmek bir kenara, bir kuş tüyü ağırlığında örselemek dahi istemediğime inanıyorsundur ama sen ille de kadınım olmak zorundasın ve bu kadınlık seni yorar civanım…
Gelmeyeceksen
sevgiyle istemem,
Yalvartacaksan
peşinden istemem,
Ağlatacaksan
sevmeyip istemem,
Ölmeyeceksen
aşkımla istemem…
    Unutma! Aşkın platonik zamanları, ömrümüzün en büyük düşmanlarıdır. Kafeler, çayhaneler, Tophane’de nargileler ve dahası ekmek arası köfteler, bende bugün en sona gelen ama yaşandı mı en önde giden duygulardır ve şimdi ya kadınım,  ya kadınım, ya kadınım olmak var…
    Dinliyorum seni…
    …………………...
    Anlaşıldı, sen konuşmayacaksın ve bütün ötekiler gibi susacak, ne gelirse yaşayacak, suçu hep ötekinde arayacaksın. “Ne deyim bahtın her daim güller açar gül yüzünde dilberim…” Ha! Unutmadan, bugün sevgililer günüymüş, ümidim bir sevgilin, ümidim gününün kutlu ve mutlu olması.  
    Ben gidiyorum hoşça kal günaha davetkar gözlüm…