HAZRETİ Musa, Kızıldenizi yarıp ta kavmini çölden geçirdikten nice vakitler sonra Kenan topraklarını yurt tutan İsrailoğulları yerleşik hayata geçmişti. Herkes beraberinde Mısırdan getirdiği zenaatı eline almış günlük hayatını yaşayıp gidiyordu. Musa ve kardeşi Harun kavmin yönetimiyle meşgul oluyor, dünyevi ticaretle meşgul olmuyorlardı.

İsrailoğulları günden güne zenginleşip güç sahibi oluyorken, içlerinde sağlam bir iman ve ihlasa sahip Karun adında bir genç vardı. Karun, ticaretle uğraşır ve kalan bütün zamanlarını da ibadete ayırırdı. Etmiş olduğu ibadetler ve sahip olduğu takva nedeniyle işleri bereketlenir ve bereket arttıkça o da şükrünü artırırdı. Yıllar geçtikçe dükkanları, hayvanları çoğalmış, kendine bir de saray yaptırmıştı. Kutsal metinlerden rivayet olur ki sarayın bir çok eşyası altından idi. Hizmetçilerin oturduğu müştemilat bile bugünün çok yıldızlı otellerinden şatafatlı idi. Günlük yemek için kırk kuzu kesilir, bir bağ bozulurdu. Onca mesarife rağmen malı hiç eksilmez, verdiği nispetten kırk misli üstüne eklenirdi. Karun'un sağ omuzunda sevabının çetelesini tutan melek, kendisine yevmiye ile bir çırak tutmuştu. Yerin sevabı gökten nimet olarak yağıyordu Karun'un bahçesine.

Karun'un takvasının şöhreti diyar diyar yayılmış ve bütün gününü fetbazlıkla geçiren Azazil'in kulağına da gelmişti. O sıralar bir kısım Hint ahalisini buzağıya taptırmakla meşgul olan Azazil, rüzgara binerek Kenan diyarına hareket etmiş ve bir göz açıp kapayıncaya kadar da menziline varmıştı. Pazar esnafını yokladı önce, ağız aradı. Esnaf Karun'un takvasına şehadet etti. Sonra çiftçileri gezdi. Çiftçiler de şehadet etti. Meyhanecinin şehadetini de alıp hamama doğru giderken kararını verdi. Karun'un takvasını çalacaktı. Azazil yeryüzünün gördüğü en büyük hırsız idi. Hamamda yıkandıktan sonra taze esvaplar giyinip, misk kokular sürdükten sonra aynanın karşısına geçip kendine doya doya baktı. Onun bu cihanda tek keyfi aynada aksini seyretmekti.

Öğleden sonra Karun ile tanıştı. Kendini Çin diyarından bir seyyah olarak tanıttı. Dünyayı gezip, rabbin intizamının azametini gördükçe iman derecesini arttıran bir gezgin tevazusu ile söze girdi. Dedi ki:
 

Yüce Rab Yehova'nın bütün topraklarını gezdim, nimetlerinden yedim, yedi iklimden sular içtim. Balığı deryada, kartalı semada gördüm. Bilirim ki bütün cihanda "adalet" hakimdir. Nerede bir devlet erkanı görsem, güç ondadır. Develeri çölleri, gemileri gölleri geçer. Fakat Kenan diyarında gezdim şaşırdım. Zenginlik ve mal Karun'da, yönetim Musa ile Harun'da dediler. Musa ile Harun 'un bir devesi bile yokken, senin malının zekatı cümle hint ellerini bir yıl doyurur. Ey rabbin bereketli kıldığı kişi, sence Kenan diyarında bir yanlış yok mu? Bu kavmi yönetmek, ona Nebi olmak senin hakkın değil mi?
 

Sözlerini bitirdikten sonra bir tas su içen Azazil, Karun'u düşünceler içinde bırakıp gitti. Dünyayı gezip, nizamı görmüş bu seyyah haklı olmalıydı. Zaten geride bıraktıkları Mısır'da da öyle değil miydi. Firavunlar ülkenin en zengin kişilerinden seçilmiyor muydu? Burada bir yanlış vardı ve belki bu gelen gezgini tanrı yollamıştı ikaz etmek için. Bu düşünceler içindeyken halkın Musa ve Harun'u çok sevmesi geldi aklına. Hakkı olanı almak için harekete geçtiğinde halkın tepkisi ile karılaşabilirdi. Ne de olsa halk cahildi, adaletin ne olduğunu nerden bilecekti.

Öncelikle Musa'nın halk nazarında gözden düşmesi gerekliydi. Bunun için bir plan yapmaya koyuldu. Dükkanın önünde planını kurarken, mescidin önünden kendisini izleyen Azazil bıyığına amber sürüyordu. Planı yapmıştı. Şehrin dilberlerinden birisini yanına çağırttı. Karşısına aldığı dilberin yanağındaki beni süzerek şöyle dedi :

-- Bedenini satarak üç kuruş kazanan onu da dostuna yedirip aç gezen sefil kadın, şans sana güldü artık. Dediklerimi yaparsan bundan gayri çalışmak yok. Sana üç tane ev, bir dükkan bir de bostan vereceğim, ayrıca şehir hamamında da dilediğin kadar yıkan, senden ücret alınmayacak. Yarın pazar yerine varıp, ahali kalabalık olunca bağırıp herkesin dikkatini çekeceksin. Ahali kulağını sana verince onlara "Musa benim ile yattı, karnımda da çocuğunu taşıyorum" diyeceksin.  Sonra kaybol ortadan, verdiğim mallar sana helaldir.

Dilberin bu sözler karşısında dizinin bağı çözüldü. Sevinçle söyledi:

-Kabul ediyorum.

Denilen vakit geldiğinde, pazar kalabalık olduğunda, meydana indi dilber. Karun ne dediyse onu demek için ağzını açtığında şöyle söyledi:

-Ey ahali! Ben düşmüş bir kadınım. Bir çoğunuz beni bilir. Alışverişimiz olmuştur. Karun beni çağırdı ve sizlere Musa ile yattığımı söylememi, bunun karşılığında da zenginlik vereceğinini vaad etti. Fakat dilim bunu söyleyemiyor. Sanırım dilimin hükmü bende değil şu an tanrıdadır, beni affetsin.

İftirayı duyan halk eline geçirdiği kazma kürek, çekiç şakül ne varsa Karun'un sarayına saldırdı. Kalabalığın kendisine koştuğunu  gören Karun içeriye kaçıp, saklandı. Saraya yaklaşan kalabalık şiddetli bir yer sarsıntısı hissetti ve gözlerinin önünde koca saray kumlara gömülürken, Azazil bıyığını burarak Bağdat'a doğru yola çıkmıştı.

Selametle..