Bazen kalemimize yol verip, içimizden geçenlere söz hakkı tanımak gerek diye düşünüyorum –ki bizi insan yapan yegâne şeylerden biri de bu olsa gerek.
Dem bu demdir, diyerek başlayalım söze…
İnsanın insanı ya tamamlayamadığı, ya da tam anlayamadığı; herkesin her şeyi kolayca konuştuğu, arkasını döner dönmez unuttuğu, vefanın menfaate dönüştüğü bir zamandayız.
Günler, sürekli bir koşturmaca içinde geçerken sıklıkla unuttuğumuz bir şey var –ki arada bir de olsa hatırlamak, hatırlatmak gerek; hepimiz ölecek yaştayız!
Bence hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil; her şey hatırlandığı gibidir.
Yaşadıklarımızı hafızamızda yer eden anılarla yâd ederiz.
Bazı olayları hayatımızı etkileyen kötü anılarla anarız, bazılarını da yüreğimizde bıraktığı tebessümle…
Dünyayı kötülüğe mahkûm etmeye, yaşanmaz bir yer kılmaya çalışanlara rağmen biz iyiye, güzele yöneliriz. Bu yüzden bir yandan onlarla mücadele ederiz bir yandan da kendimizdeki güzellikleri etrafımıza yaymaya çalışır ve iyilerle hemhal olmaya çalışırız.
Her ne kadar kötüler akılda kalıyor olsa da, büyüklerimiz bize iyilikten vazgeçmemenin bir erdem olduğunu ve bu erdeme çok az kimsenin sahip olabileceğini öğrettiler.
Babamla hasbihal ederken bana bunları aşılardı. Karşılık beklemeksizin iyi olunabileceğini, maddiyattan daha önemli değerlerin olduğunu anlatarak büyüttü bizleri.
Ta ki soğuk bir 26 Mart günü, ansızın onu ebediyete uğurlayana dek…
Her zaman gururla, tebessümle ve bana miras bıraktığı güzel adıyla hafızamda yer eden babam Rasim Kayhan’ı ebediyete uğurlayalı bugün tam 17 yıl oldu ve ben bu hasretle aldım kalemi elime.
Hasbelkader içimden gelenleri yazmak istedim. 
Gidişler zamansızdır vesselam…
Evet, her gidiş zamansızdır. İnsanoğlu bu anlamda hem doyumsuz hem de vefasızdır. Ne çocuğumuzu koklamaya doyarız, ne de sevdiklerimizi uğurlamayı isteriz.
Hayat bize defaatle sevdiklerimizden ansızın ayrılmayı reva görür.
Zaman ne kadar geçerse geçsin; yüreğinizi yakan ayrılık acısı belki ilk günkü kadar keskin değildir ama hala hep oradadır. Yerli yersiz, ben buradayım dercesine hatırlatır kendini...
İşte tam burada, içinizde bir savaş yaşarsınız. Öldürmeyen bir savaştan bahsediyorum. Ruhunuzun bacaklarını kıran bir savaş…
Ve zamanla hepimiz kendi iç savaşlarımızın gazisi oluruz.
Öyle kolay değil yazmak ölüm hakkında. Hele hele damarından kan, ruhundan can çekildiyse.
Önce bir acı çöreklenir yüreğe, sonra anlamaya çalışır insan.
İnsanlar için kolaydır anlamak. Aldığımız her nefes yaşamaya direnmektir aslında ama her nefeste azalır ömür. 
Kimin ne kadar nefesi kaldığını ise ancak Yaradan bilir.
Göklerden bir nefes gelsin, bir rüzgâr essin, bir yağmur yağsın, bir ses bozsun şu sessizliği; içinde kabaran yangın sönsün istersin.
Yel esmez, yağmur yağmaz, gök ağlamaz ve yakar içinin bütün geçmişini yangın...
Ne varsa bize bıraktığın; adın, gülümsemen ve birlikte geçirdiğimiz zamanlar, hepsi bugün gibi aklımda...
Seni unutmadım, unutmayacağım.
Ruhun şâd, mekânın Cennet olsun baba...